Ana içeriğe atla

Sakal Koymamıştım ki Dinlenilsin! *

Yazılarımı takip edenler bilirler. Yılın bir gününde, bazen bir yılda birden fazla olmak üzere düğün sezonlarında Konya düğünleri üzerine çokça yazı kaleme aldım. (Bkz. https://anadoludabugun.com.tr/yazarlar/ramazan-yuce/ortak-kaba-kasik-sallamak-2571
https://www.pusulahaber.com.tr/yine-konya-dugunleri-9790yy.htm
https://anadoludabugun.com.tr/yazarlar/ramazan-yuce/yine-konya-dugunleri-3497)
Birden fazla yazıda bu konuya değinmemin nedeni, sorun olarak gördüğüm hususların düğünlerde aynen devam etmesiydi.
Konya düğünlerine dair yazılarımda ağırlıklı olarak davetlilerin düğünlerde hediye olarak getirdiği kap kacağa ve ortak yenen düğün yemeklerine dikkat çekmeye çalışmış; mutfak eşyası yerine para verilmesinin, ortak kaba kaşık sallama yerine tabldot usulü yemeğe geçmemiz gerektiğini önermiştim.
Hediye konusunda son yıllarda özellikle köy derneklerinin öncülüğünde yardım sandığına para atılmasının özendirilmeye çalışılması sevindirici olmakla beraber daha bu alanda almamız gereken mesafe olduğunu düşünüyorum.
Yemek konusunda çok az düğün sahibinin sınırlı sayıda davetlisine, alakart usulü yemek vermesinin dışında yemeklerin kişiye özel verilmesi uygulamasına maalesef bir türlü geçilememişti. Çünkü alakart usulü yemeğin bir kişilik maliyeti 45-50 lira. Davetli sayısı göz önüne alınırsa bunun altından ne düğün salonları ne de düğün sahibi kalkabilir. Tabldot usulü yemeğe ise "Olur mu öyle şey? Biz Konyalıyız ve ortak kaptan yeriz" denilerek kimse sıcak bakmıyordu.
Uzatmayayım, nihayet tabldot usulü bir düğün yemeğiyle Konya'da ilk defa cumartesi günü katıldığım bir düğünde müşerref oldum. Hah işte dedim ve sevindim. Bunun böyle olması benden ve yazılarımdan değil elbet. Zira sakal koymamıştım ki sözüm dinlenilsin. Bizi koronavirüs yola getirdi. Salgının onca kötülüğünün ve olumsuzluğunun yanında belki de tek katkısı, düğünlerde kapların ayrılması olmuş. Sağ ol, var ol koronavirüs dedim gayri ihtiyari.
Katıldığım düğünde verilen tabldotlu yemeğe, diğer düğünlerde de emsal olması bakımından kısaca değinmek istiyorum.
1500 davetlinin katıldığı düğünde her masaya 6 kişi oturacak şekilde sandalye konmuş ve servis açılmış. 6 sayısı beklenmeden oturan herkese yemek servisi yapıldı. Menüde bir tabldot içinde yayla ve bamya çorbaları ve etli pilav vardı. Haricen kapalı şeffaf iki ayrı kapta zerde ve irmik helvası, ayrıca aromalı içecek, su ve naylonla kaplı ekmek kondu. Kapalı bir ambalaj içinde plastik kaşık, ıslak mendil ve kağıt mendil verildi. Yemeğimizi yedik. İlave yemek isteyip istemediğimiz soruldu. Masamızda oturan sadece bir kişi ilave pilav istedi. Gerisi verilenle doydu. Duamızı ederek kalktık. Ardından çay içilen masalara geçerek kağıt bardaklarla çayımızı yudumladık.
Gözlemlerime göre yemek menüsü herkesi doyurdu. Karışıklık yoktu, kargaşa yoktu, beklemek yoktu, ardında bekleşen yoktu, yemek artığı yoktu, ortak kaba kaşık sallamak yoktu, tıka basa yemek yoktu, aç kalkmak da yoktu… Düğünde gördüğüm tek eksiklik, servis yapan çocukların baş parmakları bamya ve yayla çorbası yiyemedi. Üzüldüğüm nokta burası oldu.
Sair düğün yemeklerinde gördüğüm tüm yemek ve hizmetleri bu tabldot usulü yemekte de gördüm. Üstelik daha hoş ve temiz oldu.
Merak edip beher kişinin maliyetini düğün sahibine sordum. 19 liradan anlaşmışlar. Bana fiyat çok makul geldi. Şu anda ortak yemek yok. Şayet olsaydı bu fiyattan aşağı olmazdı.
Temennim odur ki pandemi tedbirleri çerçevesinde geçilen bu yeni usul tabldotta yemek âdeti, salgın bize veda ettikten sonra da devam eder, âdet haline gelerek kalıcı olur. Yeni düğün yapacaklara ve düğün yemeği vereceklere duyurulur.

*15/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde