Ana içeriğe atla

Bayramlaşma Programım ve Kurallarım

Malum pandemi dolayısıyla bayram programımda bir dizi değişikliğe gitmek zorunda kaldım. Biliyorum, bu durum hem sizin için hem de benim için zor olacak ama sağlığımız için buna katlanmak zorundayız. Meraklısı için bayram programımı ve bayramda uygulayacağım kuralları yüksek hoşgörünüze sığınarak aşağıda zikretmek istiyorum. Nazarımda yeriniz ayrıdır. Sizi sever, sayarım. Bunu bilirsiniz ama kurallarımı daha çok severim. Bir defadan bir şey olmaz deyip koyduğum kuralların çiğnenmesine asla gönlüm razı olmaz. Şimdi gelelim sadede...
1. Evime gelmeyeceksiniz, evinize gelmeyeceğim.
2. Bayram geçtikten sonra "Geçmiş bayram" kutlamasına gitmeyeceğim.
3. Bayramımız sanal olacak. Kutlama misliyle olacaktır. Telefon açana telefonla, mesaj gönderene mesajla, görüntülü arayana görüntülü, sosyal medyadan kutlayana sosyal medya aracılığıyla kutlama yapılacaktır. Tek farkla. Resim formatında kutlama gönderene -el emeği, göz nuru- yazıyla mukabele edilecektir.
4. Adınıza âdet üzere aldığım şeker ve lokumu, vesair hazırlığı afiyetle ben yiyeceğim. Siz de öyle yapın. Yerken fazla kaçırmayın. Sindire sindire yiyin. Zira zamanınız bol. Üstelik ardınızdan atlı gelmiyor. Tüm hazırlığı ve alavereyi bayramda bitirmeye kalkmayın. Tüm bunların bayramdan sonra da yenmesinde bir sakınca yoktur. Dinen de caizdir.
5. Aynı evde kalmayan eş, dost, akraba, oğul, kız vs ile yakın temasta bulunmayın, hele sarılma hiç yapmayın. Düğün, dernek yapmış, bu etkinliklere katılmış insanlarla aranıza aşılmaz duvarlar koyun. Onları uzaktan sevin. 
6. "Bir şey olmaz" deyip elini uzatana elinizi vermeyin. Eli havada kalsın. Sarılmaya kalkarsa "Bu samimiyet nereden" deyin. Böylelerinin mümkünse selamını almayın. Bunlara selam da vermeyin. İçinizden "Rabbim, seni bildiği gibi yapsın" deyin. 
7. Yazılanı okumayıp koyduğun tüm kuralları hiçe sayarak bayramlaşmak için biri evine gelirse, ona balkondan bak. O da sana baksın. "Kapıyı aç, ben geldim" derse "mümkünatı yok, açmam" de. Balkonunun durumuna göre sesini duyuyorsa karşılıklı bayramlaşın. Sesini duyuramazsan elini salla. Ardından elini göğsüne götür. Şekerlikten bir adet şeker at. Kaparsa ne ala. Kapamazsa yerden alsın. Sonra yolcu yolunda gerek deyip şekeri ağzına atarak yoluna devam etsin. Tüm bunlara rağmen hala evine girmeye kalkarsa "Kovitliyim" ya da "Karantinadayım" de. Bil ki caizdir.
Hasılı ben böyle yapacağım. Tavsiyem odur ki siz de böyle yapın.
Bayramınız mübarek ola...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde