Ana içeriğe atla

Açık Lise Sınavlarını Masaya Yatırma Zamanı Gelmedi mi?

Milli Eğitim Bakanlığı, okumak isteyen öğrencilere örgün eğitimin yanında yaygın eğitim seçeneği de sunmaktadır. Yaygın eğitim denince akla ilk gelen okul türü açık liselerdir. Herhangi bir sebeple örgün eğitime devam etmeyen veya devam edemeyen öğrenciler, okuyup lise mezunu olmak için bankaya 35 lira para yatırarak açık liseye ilk kayıt veya kayıt yenileme yaptırıyor. Öğrenci seçtiği derslerden sınavlara giriyor. Şayet öğrenci mesleki açık lisede okumayı seçmiş ise okullar bünyesinde hafta sonları açılan yüz yüze eğitime katılması gerekiyor.
Kayıt yaptıran öğrenciye tıpkı örgün öğretimde olduğu gibi MEB ders kitaplarını ücretsiz olarak veriyor, öğrenci kimliği çıkarıyor.
Dönemlik seçilen dersleri vermeleri için MEB, açık lise öğrencilerine her sınav üç oturum olacak şekilde yılda üç kez sınav yapmaktadır. Her bir oturum sınav süresi 180 dakikadır. Öğrenci bir oturumda en fazla 8 dersten sınava girebiliyor. Her bir sınav salonunda tek dersten 8 derse kadar sınava giren öğrenci olabiliyor. Tek dersten sınava giren öğrencinin sınav süresi ile 8 dersten sınava giren öğrencinin sınav süresi aynıdır.
Bakanlık, bu sınavlarda her bir sınav salonuna biri başkan diğeri gözetmen olacak şekilde iki görevli veriyor. Normal salonlarda 20’şer kişilik adaylar sınava girse de öğrencinin herhangi bir engeli varsa MEB, bunları ayrı ayrı salonlarda tek kişilik salonlara alıyor.
Her bir dersten 20 soru soruluyor. Sorular yeni nesil sorular türünden değil. Kısa ve bilgiye dayalı sorulardan ibaret. 30 saniye içerisinde okunup cevaplandırılabilecek sorulara 1,5 dakikalık süre veriliyor. Tek dersten sınava giren bir öğrenci tüm süreyi kullanmaya kalksa soru başına 9 dakika düşüyor.
MEB bu sınavlar için soru kitapçığı, her bir öğrenciye özel cevap kağıdı bastırıyor. Sınav evrakını illere gönderiyor. Sınav salonlarında yeterince hizmetli, salon görevlileri, sınav komisyonu, yedek görevli, kurye denetmen vs görevlendiriyor. Tüm bunlar ve daha fazlası başlı başına bir maliyettir. MEB sınavlar için çuvallar dolusu para harcıyor dense yeridir. Aşağıda yazacağım hususlara bakarak bu sınavlar için yapılan onca harcamaya değer mi? Takdirlerinize bırakıyorum.
*Sınavlara katılım hiçbir sınavda yüzde yüz olmaz. Katılımın en yüksek olduğu salonlarda bile öğrencinin en az yüzde 25’i sınavlara gelmez.
*Sınavın ilk yarım saatinde salonun yarısı boşalır. Diğer geri kalanların çoğu da 45 dakika ile bir saat içerisinde salonu boşaltır.
*Geriye bir ya da iki öğrenci kalır. Bu öğrenciler de sınav süresi olan 180 dakikayı doldurmak için ağırdan alır. En son kalan öğrenci de özellikle Matematik gibi dersler için görevlilerden yardım ister. Haliyle görevliler yardım etmez. Bazı öğrenciler tamam dese de bazıları “Şayet yardım etmezseniz sınav süresi bitinceye kadar çıkmam, sizi de bekletirim” şeklinde görevlileri tehdit eder. Görevliler bu tehditlere boyun eğmez. Zira öğrenci olduğu müddetçe beklemek zaten görevleridir. Salonda tek kalan bazı öğrenciler dersi yapamasa da her bir soruyu dönüp dönüp okur. Okurken göz, dudak ve kalem birlikte hareket eder. Okuduğunu salondakilerin duymaması mümkün değil. Vakit bol olduğu için kafayı havaya dikip dinlenenler de eksik olmaz.
*Sınavlara giren öğrencilerin kahir ekseriyeti sınavı ciddiye almaz. Yanlış doğruyu da götürmediği için ya tutarsa diye hiçbir soru boş bırakılmaz. Çoğu da değişik desenler çizer. Dersi geçemese bile öğrenci bir dersi üç defa seçip sınava girdikten sonra öğrenci o dersten muaf oluyor, not ortalaması ile dönemi geçebiliyor.
Açık liseden mezun olmak için süre sınırı yok. Öğrenci istediği kadar bu sınavlara girme hakkına sahip.
Hasılı MEB, bu sınavları ciddiye alıp örgün eğitim kadar masraf ediyor. Fakat bu sınavlara girenlerin ekseriyeti bu sınavları pek ciddiye almıyor. Niye ciddiye alsınlar ki… Nasılsa başarılı olamadın, sınava gelmedin diye açık liseden kaydının silinme durumu yok. Bir yıl boyunca açık lise kaydına bir öğrencinin verdiği toplam para, bir salonda bir sınavda görevli bir gözetmenin ücretini bile karşılamaktan aciz.
Sonuç olarak MEB, yaygın eğitim yoluyla açık liseden mezun olacak öğrencilerin bu sınavları ciddiye almasını istiyorsa bazı tedbirler almasında fayda var:
İlk kayıt ve kayıt yenilemeden aldığı ücretleri yükseltebilir. Tek başına bu bile “Bu sınav için bu kadar para verdim” diye öğrenciyi sınava getirtir.
Sınav soruları bilgiye dayalı ve kısa olacaksa sınav süresini makul seviyeye indirebilir.
Sınavlarda desen çizmenin önüne geçmek için yanlış doğruyu götürür kuralı koyabilir.
Belli bir sayıdan fazla mazeretsiz sınava girmeyen, belli bir yıl sınava girdiği halde mezun olamayan öğrencinin açık lise ile ilişiği kesilir, diyebilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde