Ana içeriğe atla

Oruç Bu Sene Daha Bir Zor Geçecek *


Her ibadet nefse ağır geldiğinden yerine getirilmesi zordur. Ama oruç belki de içlerinde en zor olanı. Kolay değil, imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemeden, içmeden durmak. Hele bir de oruç tutulan günler uzun günlere rastlıyorsa… O yüzden ibadetlerin içerisinde orucun yeri ayrıdır. Ödülü de diğer ibadetlere oranla daha büyüktür.

Oruçla ilgili bu girizgahtan sonra oruca az ara verip sözü koronavirüs dolayısıyla yaşadığımız olağanüstü duruma bir göz atalım: Malumunuz “Evde kal” sözü gereği çoğunluk evlerine çekildi. İlk 20 yaş altı, 65 yaş yukarısı ve kronik hastaların zaten dışarı çıkması yasak. Aradaki 20-65 yaş aralığı, çok sağda solda dolaşmadan sınırlı ve kısıtlı bir şekilde ara ara dışarı çıkıp evlerinin ihtiyaçlarını giderebiliyor. Ki çıkışı serbest olanlara da 30 büyükşehir ve Zonguldak ilinde hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Dışarıda, işinde gücünde çalışan az sayıda zorunlu sektör elemanları var. Çoğunluk ise evinde. Salgının bugünden yarına gideceği öngörülemediğine göre az sayıda çalışanın dışında çoğunluk ramazanı da evlerinde geçirecek ve orucu evlerimizde tutacağız.

Evde tutacağımız bu oruca, bazılarımız ilk defa bir ramazanı çalışmadan geçireceğim ve evimde olacağım. Benim için çok kolay bir oruç olacak. Zira hiç zorlanmayacağım, düşüncesine sahip olabilir. Ben aynı kanaatte değilim. Bana göre bu sene tutacağımız oruç diğer yıllara göre daha bir zor geçecek. Niçin derseniz, kısaca izah etmeye çalışayım. Diğer yıllarda hem çalışır hem de orucumuzu tutarken zaman zaman zorlandığımız olmuştur. Ama işe kendimizi verdiğimiz zaman, zamanın ne çabuk geçtiğini unuturduk, bir bakmışız ki mesai dolmuş ve evimizin yolunu tutmuşuz. Az bir oyalanmanın ardından iftar sofrasına oturmuşuzdur. Bu sene çoğumuzda mesai mefhumu olmayacağı için vücudumuz yorulmayacak ve evde vakit geçirmek için uğraşacağız. Orucu uykuya tutturalım desen akşama kadar uyuyamazsın. Uyumaya kalksan, yorgun olmayan vücudun gözüne kolay kolay uyku girmez, açlık zaten uyutmaz. Uyusak da bu uykumuz gaylule uykusuna benzer. Kestirmek gibi bir şey. Uyuduğumuzla uyandığımız bir olur. Bu demektir ki vakti nasıl geçireceğiz diye saate bakıp duracağız.

İsterseniz bu anlattıklarımı, geçen ramazanda hafta içi çalışırken tutuğunuz oruçla, hafta sonu evinizde iken tuttuğunuz orucu karşılaştırarak gözünüzün önüne bir getirin. Belki de birçoğunuz, hafta sonu için keşke işte çalışsam daha iyiydi demişsinizdir. Anlatmak istediğim boş iken tutulan orucun zorluğu. Gerçekten zor geçecek bu ramazan. Dışarı çıkıp bir dolaşayım desen ya sokağa çıkma yasağıyla karşılaşacaksın ya da sık sık “Evde kal, hayat eve sığar” sözlerine muhatap olacaksın.

Diyelim ki vakit geldiğinde namazımızı kıldık, başta Kur’an’ı Kerim olmak üzere anlamını okuduk, diğer kitaplara da vakit ayırdık, biraz TV’den haber dinledik, film izledik, biraz da dijital ortama takıldık, ardından vücut yorgun düştü, biraz kestirdik. Hepsi birkaç saatte biter. Ya sonra? Mevzubahis olan vakit birkaç saatten ibaret değil ki…Dile kolay 15 saatten fazla aç be aç duracağız.

Hasılı çalışırken veya evimizde otururken zor olsa da kolay olsa da biz bu ramazanı tutacağız. Zira boynumuzun borcudur, kulluk vazifemizdir. Allah kat kat ecrini verir inşallah. Umarım bu zorlu vazife, her kula nasip olur. Tuttuğumuz orucun, yapacağımız fiili duaların kabul olması dileklerimle. Hepimizin ramazanı mübarek olsun.

*24/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde