Ana içeriğe atla

Yaşlılarımızın İtibarını Korumanın Yolu ***

Ekmek almak için mahallemdeki fırına gidiyordum. Caddeden geçen tek tük araçların dışında kimsecikler yoktu. Yayaya da rastlamadım. Az yürüdükten sonra otobüs durağında yaşı epeyce ilerlemiş bir amcayı gördüm. Durakta oturduğuna göre otobüs bekliyor olmalı. Hava buz gibi. Etrafında kimsecikler yoktu. Selam verip geçtim. Dönüşte beni görünce ayağa kalktı. “Otobüsler geçmiyor mu, ne zamandır bekliyorum, gelmedi” dedi. Amca, gelmeye gelir ama otobüse binen yolcularda bir azalma olduğu için tarife değişikliğine gidilmiş ve seferler seyreltilmiş olabilir, dedim. Sonra beklemek için tekrar oturağa oturdu. Yürüyüp evime geçtim. Amca soğukta ne kadar oturdu, otobüs ne zaman geldi bilmiyorum. Geçip giden minibüslere binmediğine göre ya cebinde parası yoktu ya acelesi yok ya da parası var, ücretsiz nasılsa diye otobüsü bekliyordu. Yaşlıların sokağa çıkmaması sık sık uyarılmasına ve salgın virüsün kol gezdiği, virüse yakalananların sayısında her gün artışın olduğu ve ölenlerin hepsinin yaşlılardan oluşmasına rağmen sanki normal bir günmüş gibi bu amcanın buz gibi havada çarşıya gidiyor olmasını garipsedim doğrusu.

Aynı gün öğleden sonra “65 yaş üstü kişilerin, belediyeye ait toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanma uygulamasını, tedbir amaçlı geçici olarak durdurulması haberini alınca sevindim doğrusu. Yerinde ve olması gereken, aynı zamanda gecikmiş bir karar. Aldıkları bu karardan dolayı Konya İl Hıfzıssıhha Kuruluna tebrik ve teşekkürlerimi iletiyorum. Konya'yı emsal gösteren bazı illerimiz de aynı kararı almaya başladılar. Bu karar, onca uyarıya rağmen evlerinde kalmamak için direnen birçok yaşlıyı evlerinde tutacaktır.

Bu kararı her ilin il hıfzıssıhha kurulları tek tek alıncaya kadar tüm Türkiye'yi kapsayacak şekilde hükümet, böyle bir karar almalıdır. Çünkü yaşlılara bu hakkı veren hükümettir. Öncelikli olarak durdurmak da ona düşer. Üstelik alınacak bu karar, geçici bir süreliğine durdurma şeklinde değil, bir daha uygulanmayacak şekilde kaldırılmalıdır.

Hükümet, zamanında yaşlılara bu hakkı verirken yaşlıları korumayı, onlara destek olmayı ve onlara değerli olduklarını murat etmiş olabilir. Bu kararın ardından, yaşlılarımız kamuya ait toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlandı ama hükümetin muradı gerçekleşmedi. Başta otobüs şoförleri olmak üzere kamuoyu, ücretsiz binenlere bilendi. Onlara bedavacı dedi, onları yük olarak gördü. Bazı yaşlılarımız da bedava diye evine girmez oldu. O otobüs, bu otobüs akşama kadar bir duraklık mesafeye bile bindi durdu. Ücretsiz binmenin yükü, belediyelerin sırtında bir kambur olarak kaldı.

Bence otobüsleri ücretsiz kullanma iradesi, yaşlıları koruyup kollama, onlara değer verildiğini gösterme ve onlara yardım etme değildir. Büyüklerimizi toplumun önüne atmaktır. Çünkü bu uygulama, büyüklerimizin saygınlığını yok etmiştir. İnsan onurunu korumanın yolu, onların ücretli binmelerini sağlamaktır. Eğer yaşlılara ulaşım yardımına devam edilecekse bu haktan yararlananların hesaplarına ulaşım gideri adı altında bir ücret yatırılabilir, ücretsiz yararlanma günün belli saatleri ile sınırlı tutulabilir. Mesela 10.00 ila 15.00 arası gibi. Günlük iki binişi geçmeyecek şekilde sınırlandırma getirilebilir.

Hasılı Konya'nın başını çektiği ücretsiz yararlanma hakkının bir daha uygulanmayacak şekilde tüm Türkiye'den kaldırılması, yaşlılarımızın saygınlığı açısından elzemdir.

***24/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde