Ana içeriğe atla

Sağlık Çalışanlarına Alkışlı Destek *

Türkiye, birkaç gündür koronavirüs salgını ile mücadele eden sağlık çalışanlarına moral desteği vermek amacıyla akşam 21.00’de alkışlı destek eylemi başlattı. Eylem kısa zamanda tüm Türkiye’ye yayıldı. Başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının görevlerini yaparken bu morale ve alkışlanmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaçları var. Çünkü herkesin salgın dolayısıyla birbirinden kaçtığı olağanüstü bir durumdan geçiyoruz. Biz virüs kaparız diye birbirimizle temastan kaçıp sosyal mesafeyi korurken önlerine gelen hastaya teşhis koymak ve tedavi etmek amacıyla sağlık çalışanları, hasta ile yakın temas ediyorlar. Bu da kendi canlarını ve ailelerini riske atmak demektir.

Sağlık çalışanlarına verilen bu moral alkışını destekliyorum. Ama isterdim ki bu destek salgınla yüz yüze geldiğimiz ve ölümü soluduğumuz zaman dilimiyle sınırlı olmamalıydı. Her daim olmalıydı. Yazımdan, sağlık çalışanlarına her akşam saat 9.00’da alkış yapalım anlaşılmasın. Sair zamanlarda da sağlık çalışanlarının görevlerini iç huzuru içinde yapmalarına imkân vermeliydik diyorum. Maalesef başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarına, görevleri esnasında uyguladığımız şiddet yönünden sicilimiz iyi değil, hayli kabarıktır. Uğradıkları şiddetten dolayı hekimler çok eylem yaptı geçmişte. Sağır sultan duydu bunu. Hastane koridorlarına gittiğimiz zaman hastanelerin görünür yerlerinde “Şiddete hayır” afişlerini hepimiz görürüz. Bu salgını atlatırsak hekimlere uyguladığımız şiddet, kaldığı yerden devam eder. Çünkü bundan önce “Efendim! İlgilenmedi, al dayak. Yanlış teşhis koydu, vur. İyi davranmadı, al gününü.” dedik durmadan. Sözlü tacizi, tehdidi ve en ufak bir şeyde şikâyeti saymıyorum bile.

Temennim odur ki bugün, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz sağlık çalışanlarına, bundan önce uyguladığımız şiddetlere bir son veririz. Başta sağlık çalışanları olmak üzere tüm meslek gruplarına umarım gereken önemi veririz. Kamu çalışanlarına emir erimiz muamelesi yapmaktan vazgeçeriz.

Canlarını tehlikeye atarcasına her türlü riski göze alarak virüse yakalanan kişileri, tespit/teşhis ve tedavi etmek için gecesini gündüzüne katan sağlık çalışanlarının bugünkü durumunu görünce bugün kaçımız sağlıkçı olmak ister? Evet, hekimlerin aldığı ücret sair meslek gruplarına göre daha dolgun. Çoğumuzun gönlünde hekim olmak yatar, oğlumuz-kızımız hekim olsun ister. Bu yüzden her yıl üniversite yerleştirmelerinde bu ülkenin başarılı çocuklarının çoğu tıp fakültelerini tercih eder. Ama bugün kaçımız tıp fakültesini tercih etmek ve hekimlerin aldıkları bu para için bu mesleği ifa etmek ister? Öyle zannediyorum, şimdi yapılacak bir araştırmada tıp fakültesini tercih etmek isteyenlerde büyük düşüş olur. 2020 YKS’si yapılırsa bu yılki tıp tercihlerindeki azalmayı daha iyi görürüz. Çünkü şu anda hekim ve sağlık çalışanı olmak ve bu görevi yapmak büyük fedakarlık ister. Her babayiğidin de harcı değildir bu.

Ezcümle, sağlık çalışanlarına verdiğimiz moral alkışı mevsimlik olmasın. Bugün ve her daim onların vazifelerini daha iyi koşullarda yapmalarına biz vatandaş olarak destek olalım, destek olmasak da köstek olmayalım. Bugünleri unutup gitmeyelim. Herhangi bir mağduriyetimizde hakkımızı medenice arayalım, kaba kuvvete asla başvurmayalım. Başta sağlık çalışanları olmak üzere bu salgından Allah hepimizi korusun. İnşallah en az hasarla atlatırız. Allah yar ve yardımcımız olsun.

*23/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde