Ana içeriğe atla

"Namaz 5 Vakit, Ahlak 24 Saat Farz" *

Dünyayı kasıp kavuran, seri ölümlere sebebiyet veren, şüyuu vukuundan beter olan Koronavirüs vakası, Türkiye'de bir erkekte de görülmesinin ardından bazı fırsatçılar, vatandaşın ihtiyaç duyduğu bazı ürünleri fahiş fiyatla satmaya başlayınca Show TV Haber Spikeri Ece Üner, bu durumu şu sözleriyle milyonlara aktardı:
"Namuslu esnafa hiçbir lafımız sözümüz yok. Ama virüs mü, fırsatçılar mı daha hızlı yayılıyor, bilemedik. Koronavirüs geliyor maske fiyatı 5 katına çıkıyor. Dezenfektan fiyatları katlanıyor. Makarna 3 katına çıkıyor. Deprem oluyor ev sahipleri kirayı 3 kat artırıyor. Sorsan hepimiz Müslüman’ız. Ama gel gör ki namaz 5 vakit, ahlak 24 saat farz. İhbar edin, Bu bizim vatandaşlık sorumluluğumuz."

Esnafımızın bu fırsatlığı dolayısıyla içini döken Ece Üner’in videosunu, (https://v.internethaber.com/storage/files/videos/2020/03/11/oguzhan-ugur-5ne3.mp4) sosyal medya ve sanal âlem vasıtasıyla paylaşan paylaşana. 28 saniyelik konuşması izlenme rekorları kırıyor. Ece Üner’i yüreğinden kopup gelen bu serzenişinden dolayı kendisine teşekkür ve tebrik etmek lazım. Çünkü kitabın ortasından konuşmuş ve bize büyük bir ders vermiştir. Ders ancak böyle verilir. Öyle zannediyorum bu haklı serzeniş, camideki imam-hatibin ve kürsüdeki vaizin konuşmasından daha etkili olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Paylaşım ve izlenmenin bu kadar fazla olmasının temelinde, insanımızın bu konuda çektiği susuzluk vardır. Yani vatandaşımız bu konuda dertlidir. Gerçekten fırsatçılık bizim genlerimize işlemiştir. Yeter ki elimize bir fırsat geçsin ve vatandaş bir şeyi ihtiyaç hissetsin. Serbest piyasa diyerek gözümüzü kapatır, fiyatları istediğimiz rakamlara çeker, cebimizi kısa bir süreliğine de olsa doldurmaya çalışır, bu fırsatı ganimete dönüştürürüz. Spikerin dediği gibi ramazanda da böyleyiz, dövizin dalgalanmasında da böyleyiz…

Spikerin “Namazın 5 vakit, ahlakın ise 24 saat farz” olduğu cümlesinden ben, “Namaza verdiğimiz önem kadar ahlaka önem vermiyoruz. Halbuki namaz 24 saatlik bir günün içerisinde sınırlı bir zaman dilimini kapsarken ahlak, günün her saatini kapsamaktadır. Eğer Müslüman isek namaza verdiğimiz önem kadar ahlaka da önem vermeliyiz” demek istediğini anlıyorum. Çünkü “İslam, güzel ahlaktır”. Ahlakı olmayan ve ahlakla süslenmeyen bir Müslümanlık meyve vermeyen ağaca benzer. Aslında başta namaz olmak üzere ibadetlerin kökeninde ahlaklı birey ve toplum oluşturma çabası vardır. Özellikle namaz için Allah “Şüphesiz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir" buyurmaktadır. Aynı şekilde Allah, peygamber, melek ve ahiret inancının temelinde de ahlaklı birey ve toplum oluşturma mantığı yatmaktadır. Nedense ne kıldığımız namaz ne tuttuğumuz oruç ne Allah, melek ve ahiret inancımız bizi genel geçer ahlak ve etik değerlerle bezenmemizi sağlıyor. Demek ki inandığımızı söylediğimiz inanca ve yerine getirmeye çalıştığımız ibadetlere dinin istediği şekilde değil, kendimize uydurmuş bir şekilde inanıyor ve yerine getiriyoruz.

Bugün İslam dünyasının içler acısı durumunun temelinde inancın, ibadetlerin, ahlakın, insani değerlerin, geleneklerin ve kanunların fayda sağlamamasının temelinde, denetim ve yaptırım eksikliği yatmaktadır. Bu eksikliğinden dolayı insanımız, işini çıkarmanın yoluna gitmektedir. Ne zamanki yaptığımız yanımıza kar kalmaz, birileri başımızda ekşir, işte o zaman biz, yola geliriz. Ötesi vicdanlara kalmış bir durumdur ki yaşadığımız hayatta bir geçerliliği maalesef yoktur.

*13/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde