Ana içeriğe atla

Merkezî Ezanı Nasıl Aramazsın Şimdi! ***

Yaşadığımız olağanüstü durumun ülkemizden defolup gitmesi için destek amacıyla camilerimizde yatsı ezanının akabinde dua edilmeye başlandı. Bu duayı dinlemek ve amin demek için birkaç defa pencereyi açtım. Olmadı, terasa çıktım, yine olmadı. Çünkü yapılan duaları doğru dürüst anlayamadım. Çünkü bir ve birkaç camide ezan okunmaya devam ederken diğeri duaya geçmiş oluyor. Duayı dinlemeye odaklansam kulağıma ezan sesi geliyor, ezana kendimi vermeye kalksam kulağıma dua sesi geliyor, hem de birkaç yerden birden. Çünkü yürüyüş mesafesiyle evime aynı mesafede olan 4 cami var. Her birinden okunan ezanı da aynı şekilde duyarım. Aynı saatte başlamayan ezanların biri bitmeden diğeri başlıyor. Hepsi aynı vakitte başlasa da aynı anda bitmiyor. Müezzinlerin kimi ezanı uzun okurken diğeri daha kısa okuyabiliyor. Bu demektir ki okunan ezan sesleri de birbirine karışıyor. Az daha uzakta okunan ezan sesleri de geliyor evime kadar.

Burada okunan ezan ve sesinden rahatsız olduğum anlaşılmasın. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Ezanlar bu ülkede namaz vaktinin girdiğini bildirdiği kadar birliğin de göstergesidir. İslam bu ülkede kaldığı müddetçe ezanlar da okunmaya devam edecektir.

Bu meseleyi konu edinmemin nedeni, ezan ve duadaki düzen, daha doğrusu düzensizliğedir. Neredesin merkezi ezan dedim içimden. Nasıl aramazsın merkezi ezanı ve duayı… Unutanlar için hatırlatayım. Bu ülkede 1995’li yıllardan itibaren 15 yıl kadar ezanlar ve vaazlar merkezi olarak okundu ve yapıldı. Diyanet’in 2012-2016 stratejik planında ezan ve vaazların merkezi olmaktan çıkarılıp her camide ayrı ayrı ezanın okunması ve vaazların yapılması şeklinde bir hedef belirlemesi sonucu, il müftülükleri ezanın merkezi okunmasını peyderpey kaldırdı. Halen ezanı merkezi olarak okumaya devam eden illerimiz var mı bilmiyorum.

Hem merkezi ezanın hem de her camiden ayrı ayrı ezan okumanın mutlaka olumlu ya da olumsuz yönleri vardır. Burada bunun üzerinde durmayacağım. Diyanet bu kararı aldığına göre demek ki merkezi ezanın olumsuz yönlerinin daha fazla olduğuna kani oldu ve kaldırdı. Vaazların bir camiden yapılıp diğer camilerden dinlenmesinin kaldırılması yerindedir. Çünkü bu şekil vaaz faydaya haiz olmaz. Ama merkezi ezan, düzen açısından devam etmeliydi. Yine güzel sesli, makam bilen bir erbabı tarafından okunan ezan, dinletirdi kendini cümle aleme. Hem böylece bir yerleşim yerinde birlik de sağlanmış olurdu. Cemaatle veya ferdi olarak namaz kılacaklar, ezanın bitiminde kalkıp namazlarını kılardı. Şimdi bir ezan bitiyor, diğeri başlıyor. Tüm ezanların bitmesini beklemek de mümkün olmuyor çoğu zaman. Bir başka caminin sesi gelirken namaza kalkılmış oluyor. Bu da namaz kılanın kendisini tam namaza vermesini de zorlaştırıyor.

Ezanın merkezi olarak okunması uygulamasını zamanında kim, hangi saikle koyarsa koysun, bu uygulama devam etmeliydi. Bugün kaldırıldığına göre geçmiş uygulamaya özlem duymanın bir anlamı yok ama keşke ezanların her camiden okunması şeklindeki uygulamaya geçildiğinde, kullanılmasa da merkezi sistem yerinde dursaydı. Bugün yatsı namazı vaktinde okunan ezanların akabinde yapılan dua, tek merkezden yapılsa fena mı olurdu? Bence çok daha iyi olurdu. Antrparantez söyleyeyim: Memleketin içinde bulunduğu duruma duayla destek olmak amacıyla Diyanet’in gönderdiği tekdüze duanın minarelerden ayrı ayrı okutulmasından ziyade her bir vatandaşı içten ve derinden duaya davet etmek daha yerinde olurdu diye düşünüyorum. Çünkü duada asıl olan içten yapılmasıdır ve duaya başkalarını da katmasıdır.

Bu arada ezan ve vaazın merkezi uygulanması için her caminin ses cihazı için mahallinden yaptığı masrafı hesaba katmıyorum. Aynı şekilde merkezîden yerele geçildiği vakit mahallinden yapılan masrafları da hesaba katmıyorum.

***31/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde