Lokanta alışkanlığım yok. Bu yüzden kolay kolay gitmem. Evimde ne varsa onunla karnımı doyururum. Çarşamba akşamı bir emri vaki ile karşılaştım. Mecbur kaldım lokantaya gitmeye.
Neden diye sorup yaramı depreştirmeyin. Eşimin evlilik yıl dönümü imiş o gün. Başta evlilik yıl dönümü olmak üzere belli gün ve haftalarda restoranları yoklamak kültürümüzde Allah'ın emri gibi oldu ne de olsa. Cebimizde sıkışmış neyimiz varsa lokantacıya bırakır geliriz.
Bu tür evlilik yıl dönümlerini lokantalarda yiyip içerek biz mi evlilik yıl dönümlerimizi kutluyoruz yoksa lokantaları mı kazandırıyoruz? Çok anlamış değilim. Ama müşteri gelince pek sevindiklerini gözlemliyorum. Bazen acaba kadınlar lokantacılarla ortak mı çalışıyorlar? Düşünmüyor değilim. Giyim kuşamcılarla ortaklıkları var, bunu biliyorum. Sanırım lokantacılarla da var. "Ben kocamı getireceğim, sen onu soy, soğana çevir, acıma" diyor olmalılar. Başka türlü bir izah aklıma gelmiyor. İnsafları da yok, belli.
Bu tür yıl dönemlerini kim icat ettiyse atasına rahmet diliyorum. Keşke bunu icat edenler ömür de bir yapsalarmış bu kutlamaları daha iyi olacakmış. Mübarek yıl dediğin birden geliveriyor. İşin yoksa, paran bolsa yılda bir seni sıkan parayı boşalt gel.
Gitmeyiver, derdine ne, evinde su mu çıktı demeyin. Elin mahkum, gideceksin. Zaten hanımları mutlu etmek için yaşamıyor muyuz? Canımı yakıyormuş...kadının keyfi için canımızın yanmasının lafı mı olur? Mühim olan onların mutluluğu. Bereket versin paramızı sağa sola harcatarak mutlu oluyorlar. Ya yetinmeyip canını isterim, başka türlü mutlu olamam derlerse ne yapacağız? Bu tevazu yönlerini takdir ediyorum doğrusu. Eksik olmasınlar...
Acıdım durumuna falan demeyin. Ben yine ucuzundan hallettim her zamanki gibi. Siz kendinize yanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder