Bilim
ve teknolojide İslam dünyasının geride kaldığı; başkalarının ürettiği ve icat
ettiğini kullanan, çalışmayı sevmeyen, rahatına düşkün insan topluluklarından
oluştuğu hepimizin malumudur. Bu durumumuzdan geçtim. Zira bugün çalışmaya ve
üretmeye kalksak dünyayı yakalamamız mümkün değil. Zira üretme gibi bir
derdimiz ve bunu sorun ettiğimiz de yok zaten. Bu, Allah'ın bir kaderi olmasa
da biz bu durumu kader belleyip yolumuza devam ediyoruz. Yolumuza devam ederken
kendimizi sorgulayacağımız, haddimizi bileceğimiz ve bu durumdan utanç duyacağımız
yerde dürüstlükten, çokbilmişlikten, başkasına akıl vermekten ve kendimizden
başka kimseyi beğenmemekten de geri kalmıyoruz.
Ne
mi yapıyoruz? Eforumuzu birbirimizi yiyerek bitiriyoruz. Başkası dünyayı
bitirip Aya, Marsa çıkıp buralarda yaşanabilir mi üzerine kafa yorarken biz,
hadisleri tartışıyoruz. Kimimiz silip atıyor, kimimiz de hadis kitaplarında yer
bulmuş her sözü, her haberi sahipleniyor. Sünnetle hadisi birbirine
karıştırarak birbirimizi hadis düşmanı veya gelenekçi ilan ediyoruz. Tarikat
var mı, yok mu tartışması yapıyoruz. Mehdi gelecek/gelmeyecek üzerine kafa
yoruyoruz. Kılık-kıyafet tartışması bizden ayrılmaz bir parça zaten.
Nedense
tartışmalarımız arasında ahlak tartışmasına yer yok. Mesela dürüstlüğümüzü
masaya yatırmayız. Deprem olur, binalarımız niçin yıkılır, enkaz altında niçin
insanımız kalır, bunda bizim payımız yok mu? Ne yapmamız gerekirdi ki yapmadık,
malzemeden çalarak ucuza mal ettik, deprem yönetmeliğine göre binalarımızı
niçin sağlamlaştırmadık demeyiz. Vatandaş malzemeden kaçırarak binasını yapıyor
veya yaptırıyor. Devlet de 1948'den bu yana kaçak binaları resmiyete
dönüştürmek ve bu vesileyle vatandaştan üç-beş kuruş gelir elde etmek için 22
defa imar affı çıkarıyor. Devlete, "Bu binalar kaçak yapılırken sen ne
yapıyordun? Şimdi niçin af yolunu seçiyorsun demiyoruz. Biz devletten beteriz,
devlet ise bizden besbeter.
İmal
ettiğimiz ürünlerde kalıbımızı konuştururuz ama kalitemizi konuşturmayız.
Alaverelerimiz, dalavere üzerine kurulu. Aynı marka ürünün satışında, serbest
piyasa ekonomisinden anladığımız, o ürünü tutturabildiğimiz fiyata satmaktır.
Fiyatı yüksek tutup pazarlık yapmaktır. Adına da peygamber pazarlığı deriz. Bir
şey alacağımızda bu yüzden dükkan dükkan gezerek piyasa araştırması yaparız.
Verdiğim
bir iki örnekten çıkarabileceğimiz, dürüstlükten yoksun olduğumuza
verebileceğimiz en güzel iki örnektir. Hiçbir şey olamasa da İslam dünyası
pekala dürüst olabilir veya dürüst kalabilirdi. Belki dürüst olamadık ama
dürüstlüğü kimseye vermedik. Hep dürüst geçindik. Sorarım size: Dürüstlükte
sınıf geçemeyen bir İslam dünyası, bu dünyada iflah olur mu? Dünyada dürüst
olmayanı ahirette nasıl bir akıbet bekler?
Not:
Merkez üssü Elazığ, Sivrice olan 6,8 şiddetindeki deprem dolayısıyla bu yazıyı
kaleme aldım. Bu vesileyle depremde vefat eden 35 insanımıza Allah’tan rahmet,
1607 yaralımıza acil şifalar; artçı depremlerin devam etmesi dolayısıyla bu
kışta evine giremeyen ve çadırda yaşam mücadelesi veren insanımıza sabırlar ve
kolaylıklar diliyorum. Allah beterinden korusun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder