Ana içeriğe atla

Çok Ders Almadığımız Görülüyor *


Cuma akşamı 20.55'de merkez üssü Elazığ Sivrice olan 6.8 şiddetindeki depremde, şu ana kadar vefat edenlerin sayısı 35, yaralıların sayısı 1607, enkaz altından sağ kurtarılanların sayısı 45 kişi olarak açıklandı. Yazıyı kaleme aldığımda AFAD yetkililerinin enkaz altından canlı arama ve kurtarma çalışmalarında sona yaklaşılmıştı. 

Deprem ülkesi olan ülkemizde, geçmişten günümüze bazı dersler çıkardığımız anlaşılmaktadır:
1.Önceki depremlere göre devlet daha bir organize ve daha hızlı. Devletin kurum ve kuruluşları arasında bir koordinasyon söz konusu. Bakan seviyesinde devlet yetkilileri kısa zamanda deprem bölgesine ulaştı. Devlet, vatandaşını yerinde ve zamanında bilgilendirmekte. Deprem bölgesine yapılacak her türlü yardımın AFAD eliyle yürütülmesi sağlandı.
2.TV'lerimiz tam puan aldı. Yetkili ve uzmanları kanallarına misafir ederek vatandaşı bilgilendirdi. Felaket tellallığı yapılmadı. Vatandaşın ne yapması gerektiği konusunda anlık bilgilendirme ve uyarılar yapıldı.
3.Önceki depremlerde çöken GSM operatörleri çökmedi. Bunda yetkililerin zorunlu olmadıkça telefon görüşmesi yapılmaması, bunun yerine internet alt yapısının kullanılması uyarıları etkili oldu. Vatandaş, internet aracılığıyla haberleşti.

Depremin sevindirici ve bizi teselli eden yönü;
1.Depremin kırsalda meydana gelmesi,
2.Depremin akşam saatlerinde olması ve bizi uykuda yakalamaması,
3.Enkaz altında kalan ve ölenlerin sayısının fazla olmaması.

Tüm bunlara rağmen depremlerden çok ders çıkarmadığımız görülmektedir. Çünkü deprem yönetmeliğine rağmen hala yıkılan binalarımız (75) var ve enkaz altında kalan insanlarımız çıkıyor. Hala binalarımız yıkılıyorsa bu bizim ayıbımızdır. Enkaz altında kalmış insanlarımızın olmasının masum ve makul bir tarafı olamaz. Fakat gel gör ki bizim binalarımız çürük. Bırakalım 6.8 şiddetindeki bir depremi, 5-6 şiddetindeki depremlerde bile binalarımız yerle bir oluyor. Çünkü deprem yönetmeliğinden önce yapılan binalarımız, depreme dayanıklı hale getirilmedi. Halen depreme dayanıklı olmayan binalarımız depreme dayanıklı olan binalara oranla daha fazladır. Bu da bizi öldürmeye devam ediyor. Bu kafayla gidersek organize, iletişim, bilgilendirme ve yardımlaşmada  yine sınıfı geçeriz ama sağlam olmayan mevcut binalarımızla sınıfta kalmaya devam ederiz. 

Aslında binalarımızı sağlamlaştırsak depremlerde organizasyona, koşuşturmaya ve yardımlaşmaya ihtiyaç kalmayacak. İnsanlar depremle beraber  beşik gibi sallanmaya devam edecek, ama evlerine ve işyerlerine güvendikleri için evlerini terk etmek zorunda kalmayacaklar. Böyle günleri görebilecek miyiz? Bizden daha yıkıcı depremlere maruz kalan ama sallanırken dahi işine devam eden ve soğukkanlılığını koruyan Japonya vb. ülkeler gibi olabilecek miyiz? Bu hantallığımız ve aymazlığımızla zor görünüyor. Çünkü biz hala kaçak binaların sağlamlığına bakmadan, imar barışından para kazanma yoluna gidiyoruz ve depremlerde ölmemeyi  istemek ve beklemek İslam dünyasına lüks görünüyor.

Bu vesileyle depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Allah beterinden saklasın.

*27/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde