Ana içeriğe atla

Depremin Ardından *

Yıkıcı, öldürücü ve acımasız yönleriyle birlikte afetlerin en büyük faydası, insanlığımızı ortaya çıkarmasıdır. Bir evren yasası olan, evrenin olmazsa olmazı depremlere karşı tedbirini ve nasıl korunması gerektiğine dair önceden önlem almayanların, yapıp ettiklerini "Alın, eserinize bakın" dercesine yıkıp yerle bir eden ve öldüren depremler; deprem esnasında ve sonrasında herkesin tıraşını ortaya koyuveriyor: Kimlerin insan olduğunu, kimlerin de insanlıktan nasibini almamış ne menem varlıklar olduğunu ortaya döküveriyor.

Kıyametin küçük bir provası olan belki de bu alemin ömrünü uzatmak, geri kalan dünya yaşamının daha sağlıklı yürümesi için elzem olan ve dünyayı bir nevi rektifiye eden depremler,
Daha fazla para kazanmak hırsızla demir ve çimentodan çalan müteahhitlerin gerçek yüzünü,
Yapılan binaları doğru dürüst denetlemeyen ve kaçak binaların yapılmasına göz yuman yerel yönetimlerin yönetim anlayışını,
1948'den beri üç beş oy uğruna gecekondu evlere göz yuman ve imar barışı adı altında sayısız af getiren siyasi iktidarların zaafını ve bütçe gediklerini kapatma hırslarını,
Deprem esnasında yaptıkları paylaşımlarla ırkçılığını gösteren, PKK üzerinden Kürtlere toptancılık yapan, hükümeti zor durumda bırakmak amacıyla başka bir ildeki inşaat halindeki hastanenin fotoğrafını deprem bölgesindeki bir hastanenin fotoğrafı gibi paylaşıp sözüm ona siyaset yaptığını sanan; depremin, olduğu bölgeye göre bölgesel ırkçılık yapan, enkaz altından sağ kurtarmak amacıyla dişini tırnağına takan ve her türlü riski göze alarak zamanla yarışan arama kurtarma görevlilerini yanıltmak amacıyla, enkaz altında kaldığına dair paylaşım yapan, deprem esnasında deprem bölgesindeki insanların vergiden muaf olacaklarını ve şu ana kadar toplanan deprem paralarının nereye gittiğini sorgulayan kişilerin, nasıl bir zihniyet ve kafa yapısına sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır. (Deprem parası sorulabilir. Ama bu soru, can pazarının yaşandığı bir ortamda sorulmamalı diye düşünüyorum.)

82 milyona göre küçük bir azınlığı temsil eden bu kesimin dışında depremler,
Paylaşmak için koşuşturan, yardımlaşan,  evini-barkını depremzedelere açabileceğini teklif eden, acı ve kederde bir ve beraber olan insanlarımızı; madden, manen ve bedenen gösterilen fedakarlıkları, özveriyi ve empatiyi ortaya çıkarmıştır. Yine bu depremde tüm Türkiye,
Yaptığı telefon görüşmesiyle enkaz altındaki 8 kişinin kurtulmasına sebep olan Adıyaman UMKE'den Emine Kuştepe'nin kriz yönetim tarzını izlemiştir.
Elinde hiçbir malzeme olmadan deprem bölgesine giden ve yıkılan binalara koşan, enkazın altından duyduğu ve dilini bilmediği sese kulak veren, toprağı tırnaklarıyla kazıyarak enkazdan karı ve kocayı çıkartan yabancı uyruklu Mahmut'un, gönüllü çalışmasını televizyonlar vasıtasıyla görmüştür.

Örneklerini vermeye çalıştığım gibi deprem, denizdeki katre kadar içimizdeki art niyetlileri ortaya çıkarırken büyük çoğunluğun içindeki insanlığı ortaya çıkarmıştır. Kötü ve hasta ruhlu olanları Allah bildiği gibi yapsın. Zira onlar iflah olmayacak derecede hastadır. Depremin olduğu ilk andan itibaren çorbada tuzum olsun misali çalışan, çabalayan, koşuşturan, deprem bölgesindeki insanların acısını derinden hisseden herkesten Allah razı olsun.

*29/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde