Ana içeriğe atla

Vekillere Geçiş Üstünlüğü ***


Gece 03.30 sularında biz yatağımızda mışıl mışıl uyurken vekillerimiz, dur durak bilmeden harıl harıl çalışarak bir yasa çıkarıyor. Bizim milletimiz "Helal olsun! Vekillerimiz uyumadılar, mesai kavramı demeden yasa çıkardılar" diye takdir edeceği yerde vekilleri eleştiriyor. Anlamadığım, çalışıp didinen insanları neden eleştiriyoruz? Çalışmanın ve yasa çıkarmanın neresi ayıp?

Neymiş efendim, çıkardıkları yasa, vekillere trafikte geçiş üstünlüğü veriyormuş. İtfaiye, ambulans gibi araçlara yasayla verilen geçiş üstünlüğünden, vekiller de faydalanacakmış. Cumhurbaşkanı veto etmez, onaylarsa yasa ile kırmızı ışıkta durmayacaklar, park yasağı onlar için işlemeyecekmiş. Araçlarına çakar takma hakkı da elde etmişler. Vekillerimize yasa ile verilen bu hakkı; onları kıskanan, içi fesat dolu bazı kişiler oturup kalkıp eleştiriyorlar. Tek kelimeyle ayıp diyorum, insaf diyorum. Bizim için çırpınan, gecesini gündüzüne katan vekillerimizin, şu ana kadar bu haktan yararlanmamaları aslında en büyük eksiklik. Elde ettikleri bu hak, denizde bir katre misalidir. Bunun için kanun çıkarmalarına bile gerek yoktu. Bugüne kadar kanuna gerek kalmadan bu haktan yararlanabilmeliydiler. Vekil oldukları gün doğuştan gelen haklar gibi bu hakkı elde edebilmeliydiler. Ama vekillerimiz usulsüz bir hakkı kullanmamışlar bugüne kadar. Bundan sonra kullanacaklar. Analarının ak sütü gibi helal olan bu hakkı kullanmalarında ne sakınca olabilir? Çok anlamış değilim. Üstelik çıkardıkları bu yasa ile kendilerine iyilik mi yaptılar yoksa kötülük mü? Bu da tartışılır. Çünkü kırmızı ışıkta geçmeleri, kelle koltukta gitmeleri demektir. Ne zaman, nereden geleceği belli olmayan kör  bir kurşun gibi kavşakta bir aracın gelip kendilerine maazallah çarpması da söz konusu. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını. Sonra vekil dediğin kırmızı ışıkta bekler mi? Onlar sizler gibi mi? Yapacak onca işleri var, katılacakları toplantı ve etkinlikleri var. İnsanımız neden vekillerin, kendileriyle aynı haklara sahip olmasını istiyor? Onların saniyeleri bile kıymetli halbuki.

Vekillere geçiş üstünlüğü veren bu hak, bir yönüyle eksiktir. Vekilin aile ve yakınlarına da bu hak verilmelidir. Niçin derseniz? Diyelim ki vekil, aile ve yakınlarıyla birlikte bir yere gidiyor. Bu kadar kişi bir arabaya sığacak değil ya. Vekile eşlik eden birden fazla araç var. Giderlerken kırmızı ışık yandı. Vekil geçti, yakınları kırmızı ışığa takıldı. Vekil bu durumda ne yapacak? Işığı geçince aracını sağa çekecek, arkadan gelen yakınlarını bekleyecek. Olur mu böyle şey? Bekleyecekse o zaman bu kanunun ne anlamı kaldı? Bence bu yasa, vekil yakınlarını ve kendilerine eşlik eden yol arkadaşlarını da kapsayacak şekilde genişletilmelidir. 

Hasılı ben yol üstünlüğü konusunda vekillerin yanındayım. Hatta trafikte drift yapma hakları da olmalıdır. Yakışır da üstelik. Onları gönülden destekliyorum. Kıskananlar çatlasın.

***12/12/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde