Ana içeriğe atla

Haz Almadığım Tipler *

Hem iş hayatımda hem sosyal hayatta ister camiam içinde ister camiam dışında diğer kesim insanı olsun; benden haz almayan, benim de kendilerinden haz almadığım kişiler vardır. Bunların ortak noktalarını şöyle sıralayabilirim:
*İşini düzgün yapmayan, işini savsaklayan, işten kaçan, işini başkasının üzerine yıkan ve sorumluluğunu üstlenmeyen kişiler,
*Yapmadığı işinden dolayı bir mazeret ve gerekçenin arkasına sığınanlar, 
*İşini ve görevini düzgün yapmadığı halde kendisine hiç toz kondurmayanlar,
*Menfaati ve çıkarı için kırk takla atanlar,
*İşi bitinceye kadar dost ve arkadaş olan ve görünenler,
*İletişim ve eleştiriye açık olmayanlar,
*Paratoner gibi her şeyi üzerine alınıp kırılıp küsenler,
*Hata ve eksikliğini görmesini beklediğim ama görmeyen veya görmek istemeyenler,
*Konuşması ve yaptığıyla çelişen ve herkesi balık hafızalı sanan ve yutturdum deyip akıllı geçinenler,
*Hata, eksiklik ve çelişkisini söyleyince suratını asıp tavır alanlar,
*Espriden anlamayan düz kontaklar,
*Hep savunma pozisyonunda duranlar,
*Beni ön yargılı dinleyenler,
*Olaylar arasında bağlantı kuramayanlar,
*Doğru ile çıkarı çeliştiği zaman çıkarı doğru kabul edenler,
*Kafası basmadığı halde anlamış görünen ve ayıplayanlar,
*Olayın iç yüzünü, tarafları dinlemeden tek taraflı dinleyip tavır alanlar ve yargısız infaz yaparak selamı sabahı kesenler,
*Bir görüşün, fikrin aşırı fanatiği olanlar,
*Doğruyu kendisinden ibaret zannedenler ve bu zanlarıyla yaşayanlar,
*Başkasının yönlendirmesiyle hareket edenler,
*Haksızlık karşısında güçlünün yanında yer alanlar, en hafifiyle sesini çıkarmayanlar,
*Kendisi ve hatalarıyla yüzleşmeyenler,
*Senden duyduğu bir sözü gidip bir başkasına aktaranlar ve güçlü adına çalışanlar,
*Olması gereken doğruyu söylediğinden dolayı bu doğrudan rahatsız olanlar,
*Gördüğü ve dinlediği bir yanlışa yanlış demeyenler,
*Herhangi bir tehlike anında renk vermeyip rüzgâra göre yön değiştirenler…
Bir kısım özelliklerini saydığım bu kişiler benden, ben de onlardan haz almadım. Aynı ortamda bulunmamaya dikkat ederim. Çünkü ne benim onlara ne de onların bana verebilecekleri bir şeyleri vardır. Bu tiplerle birlikte olmadığım için bugüne kadar hiç eksiklik hissetmedim. Benim kalbim onlara, onların da kalbi bana kapalı oldu hep.

*04/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde