Ana içeriğe atla

Allah Senden Razı Olsun Amca! ***

Genelde hep olumsuz şeyleri görür, bir durum tespiti yapar, eleştirir, onlara dair çözüm önerileri sunarım. Yazdığımız çoğu şeyler içimizi karartır. Bugün niyetim olumsuz şeyler yazmak değil. Gördüğüm güzel bir hareketi aktarmaya çalışacağım size.


Bir mazeretim olmaz ise cumartesi günleri öğleden sonra rutin çarşıya çıkarım.

Kayalı Park’a vardığımda birinin “Çorba-ekmek ikram edeyim” diye seslendiğini duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda ikram edilen çorba ve ekmeği alıp banklara oturarak çorbasını içenleri gördüm.  Çorba ikram eden, gelip geçene sesini duyurmaya, bir an evvel ikramını yapmaya çalışıyordu. Önce geçip gittim. Sonra geri gelerek çorba aracını inceledim.

Daha önce görmediğim bir amca Kayalı Park'a postu atmış. Güneş olsa da üşüten bir havada gelen geçene ücretsiz çorba ve ekmek ikramı yapıyor. Kendinde dolmuşunun içine bir düzenek kurmuş. 

Kimdir, necidir; arkasında bir vakıf veya dernek var mı diye aracının sağına soluna baktım. Tek başına kendi için çalışan, reklam kokmayan ve reklamını yapmayan bir olan Allah'ın bir kulundan başkası değildi. 

Bakındığımı görünce "Çorba vereyim mi" dedi. Hayır. Allah razı olsun. Buranın fotoğrafını çeksem olur mu dedim. Olur demedi. Ama olmaz da demedi. Dediyse de ben duymadım. Çektiğimden pek hoşnut olmayıp başını sağa çevirse de "Sükût ikrardandır" deyip üç kare fotoğrafını çektim. 

Allah rızası için yaptığı bu hizmeti, sürekli yapıyor olmalı ki aracının iki camına “Yiyin, için. Allah razı olsun deyin, yeter” yazısını bile yazdırmış. Demek ki çorba-ekmek ikramını bir ihtiyaç görmüş. Bu talihli niye ben olmayayım demiş. Belki de geçmişte yokluğunu çekti, Kayalı Park'ta gezinirken bir param olsa da bir tas çorba içsem özlemini duydu. Bugün elinde imkan var veya imkan oluşturmuş olmalı ki kendisi gibi çorba özlemi duyanlara hizmet ediyor, hem de Allah rızası için. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyacını çam sakızı, çoban armağanı misali gidermeye çalışan bu amca, hepimizden daha kazançlı. Rabbinin gönlünü kazanmak için geleceğine/ahiretine yatırım yapıyor. Allah razı olsun kendisinden ebeden.

Birkaç saat sonra aynı yerden geriye dönerken çorba dağıtan amca yoktu. Sanırım ikramlığını bitirdi ve ayrıldı oradan. Etraf da tertemizdi. Sanırım, işini bitirdikten sonra sağa-sola atılan çöp varsa mıntıka temizliğini de yapıp ayrılıyor oradan. Daha önce çarşıya çıktığımda görmediğim bu amca öyle zannediyorum, Konya’nın değişik yerlerini mesken edinmiş. Nerede bir kalabalık var, oraya gidiyor ve gelip geçene çorba-ekmek ikramını yapıyor. Sosyal medyada paylaştığım bu olaya yorum yazan bir arkadaşın “Ben bu amcayı hastanelerin orada da gördüm, orada da çorba dağıtıyordu” demesinden bu amca, kendisine bu işi kendisine meslek edinmiş. Karnını doyurduğu insanlardan tek istediği de “Bir ‘Allah razı olsun’ deyin, yeter.’ sözüdür.


Ne diyelim, Allah soğuk, sıcak demeden insanların karnını meccanen doyurmayı vazife edinen bu tip amcalardan razı olsun, sayılarını çoğaltsın.

Geçmişte ihtiyaç hissedip ama imkansızlıktan dolayı yerine getiremediğimiz bir şeyi, imkana kavuştuktan sonra bugün gidermeye kalksak öyle zannediyorum, çevremizde ne aç kalır ne de susuz. Allah hepimize  duyarlı olmayı nasip etsin.

***05/11/2019 tarihinde  Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde