Ana içeriğe atla

Yeter ki Düğme Yanlış İliklensin...

Ülkede ne kadar iletişim kurduğum insan varsa "Her şey iyi olsun, herkes işini düzgün yapsın, eğitim ve öğretimimiz en iyi olsun" derdinde. Herkesin de bu istediklerinde samimi olduğunu görüyorum. Fakat aynı insanlarda aynı zamanda işlerini çıkıştırmak için bazı yollara tevessül ettiklerini veya etmek zorunda kaldıklarını müşahede ettim. 

Toplum olarak her işin başı eğitim deriz, yeter ki eğitimimiz düzgün olsun isteriz. Hiç düşünmeyiz, kendimiz düzgün hareket etmedikçe eğitimimiz düzgün olur mu veya düzgün olsa ne değişir diye. Çünkü daha işin başında işe yamuklukla başlıyoruz. Yani düğmeyi yanlış ilikliyoruz. Öyle zor örnekler falan vermeyeceğim. Çok basit örneklerle çok masum görülen işlere tevessül ettiğimize bir örnek vermek istiyorum.

Muhitimizdeki okulumuz iyi değilse çocuğumuzun iyi eğitim almasını isteyen biz büyükler çocuğumuzu göndermek istediğimiz okulun kayıt alanına uygun bir yere adresimizi taşıyoruz. Adresimizi resmen taşıdığımız bu evde oturmuyoruz. Bunu yapan bir değil, beş değil; yığınla insanımız var. Test için gözde okulların bahçesine girip çıkan servis araçlarına bakarak bunu anlayabiliriz. Bu yaptığımız nedir, biliyor musunuz? En basitinden, sahte adresle sahte okulda çocuğumuza doğruluk öğretilsin istiyoruz. Bu yaptığımızla biz çocuğumuza "Bak çocuğum, senin iyi eğitim alman için sahte adres göstererek devleti kandırdım. Aynı zamanda bu yaptığımızla mahallendeki arkadaşlarının önüne geçeceksin. Tüm bunları senin için yaptım, saçımı süpürge ettim. İleride işini çıkarmak için sen de böyle yap, demiş oluyoruz. Yani çocuğumuz okula başlamadan sahtekarlığın ne olduğunu ona biz öğretiyoruz. Bu durumda onun ilk öğretmeni biz oluyoruz. Eğitim ve öğretime gömleği yanlış ilikleyerek başlıyoruz. Düğme yanlış iliklenmiş ise bu gömleğin düğmeleri alt tarafa doğru düzelir mi? Maalesef düzelmez. Çünkü kem âlât ile kemâlât olmaz. Yaptığımız, yanlış yol ve yöntemlerle doğruyu bulmaktır. Bu da havanda su dövmektir.

Bu yol ve yöntemi izleyen veliler ve izlenen bu yolu bilen devler ricali bu durumda eğitim ve öğretimden bir şey beklemesin. Sahtekarlığı ilk baba ocağında gören bu çocuk, ileride yanlış işler yapar, istemediğimiz başka işlere tevessül ederse hiç öğretmenlere, okullara falan kızmayalım. Çünkü çocuklarımızın ilk öğretmeni biziz. Onlara sahtekarlık kapısını ardına kadar açan biziz. Kimse kusura bakmasın, çocuklar bizim ileriye attığımız oklardır. Ne atmış isek onu toplayacağız. Toprağa hangi tohumu atmış isek onu biçeceğiz. Eğitim ve öğretimin ilk başında iliklediğimiz bu yanlış düğme yoluna hep yanlış devam edecek. Ötesi kendimizi kandırmak olur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde