Ana içeriğe atla

Yaprak Dökümü

Sonbahar mevsimi geldi mi -bazıları hariç- ağaçlar yapraklarını döker. Yaprakları dökülen ağaçlar bir ölüm sessizliğine bürünür, yani kış uykusuna yatar. İlkbahar gelince yeniden dirilir/uyanır ve dökülen yapraklarının yerine yenisi gelir ve tüm ağaçlar yemyeşil olur. Ağaçlara biçilen bu rol, biyolojik yasaların bir gereği olduğu için yaprakların dökülmesi kimse tarafından garipsenmez.

Yaprak dökümünün en tehlikelisi ve en istenmeyeni Reşat Nuri  Güntekin'in "Yaprak Dökümü" romanında işlediği gibi babanın çok istemesine rağmen ailesini bir arada tutamayıp aile fertlerinin yaprak dökümü gibi evden çekip gitmesi, yani evi terk etmeleridir. Romandaki gibi olmasa da dağılan aile sayısı az değil günümüzde.

Siyasi partiler de bir ağacı andırır. Bir hedefe yönelmiş insanların toplandığı yerdir siyasi partiler. Bir ve beraber oldukları müddetçe seçim kaybetseler de seçim kazansalar da bu partiye dışarıdan kimse zarar veremez, partiden kolay kolay kopma olmaz. Ama kendi içlerinde anlaşmazlığa düşüp küskünlük ve kırgınlıklar artar, orta yerdeki ufak tefek anlaşmazlıklar bir araya gelerek sıcağı sıcağına çözülmez ise partiden kopmalar baş göstermeye başlar. Partiden kopan sınırlı sayıda olursa parti fazla yara almadan yoluna devam eder. Ama partiden kopan sayısı ne kadar çok olur ve kopanlar partinin bir zamanların ağır topları ise bu kopuşlar hayra alamet olmaz. Çünkü bu görünen bir yaprak dökümüdür. Ama bu yaprak dökümünden öte bir anlam ifade eder. Sonbaharda dökülen yaprağın yerine ilkbaharda daha gür yapraklar gelir, önceki yaprakları aratmazlar. Siyasi partilerdeki yaprak dökümü bir kopuştur. Ayrılan bir daha geri gelmez. Gidenin yerine monte edilen kişiler ise gideni aratır.

Partilerinde bir yaprak dökümü durumunu yaşayan siyasi partiler umarım bu işin vahametinin farkındadırlar. Yok farkında değiller veya bir şey yokmuş gibi davranıyorlar ve bu kopuşlar olmasın diye ellerinden geleni yapmıyorlar veya gidenler bize bir zarar veremez, biz ana gövdeyiz derler, gidenleri küçümserler ise partide bir parçalanma söz konusu olabilir. Bunun örneğini Türkiye geçmişte iki türlü yaşamıştır. Ayrılıp gidenler kurdukları partilerle bir varlık gösteremedikleri gibi varlık gösterip kısa zamanda iktidar olanlar da var. 

Siyasi partilere düşen, partilerinden ayrılıp gidenler ister parti kurup varlık göstersin ister varlık göstermesin, partilerinden bir yaprak bile dökülmemesi için çaba sarf etmesi gerekir. Yaprak dökümü olmaması için gösterilen çaba yeterli gelmedi. Partiden ayrılmak isteyen kopup gitti. Bu durumda gidenin aleyhinde konuşmamak ve kapıyı tamamen kapatmamak esas olmalıdır. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde