Ana içeriğe atla

Sorun İslam'da mı yoksa Anlayışımızda mı? *

Ağzımızdan düşürmediğimiz üç kavram var: Kur'an, sünnet ve ehlisünnet. Bu üç terimi kullanan kullanana… Genelde dini bir tartışma yapıldığı ortamlarda bu üç kelime dillere pelesenk olmuş durumda. Birinin biraz dini bilgisi varsa, bir cemaat veya tarikata bağlı ise "Efendim, biz ehlisünnete tabiyiz. Kur'an ve sünnet bizim yolumuz" der.

 

Kimsenin Kur'an ve sünnete diyebileceği bir şey olamaz. Çünkü Müslümanların iki asli kaynağıdır bunlar. Hatta ehlisünnet olmasına da kimse itiraz etmez. Mesele ne o zaman derseniz? Herkes Kur'an ve sünnete tabi ise bu kadar ayrılık niye? Nice Kur'an ve sünnete tabi olduğunu söyleyen gruplar, başka Kur'an ve sünnete tabi olduklarını söyleyenleri pekala sapıklıkla itham edebiliyor. Herkes kendi gittiği yolun doğru, diğerlerinin yanlış yolda olduğu iddiasına sahip. O zaman mesele dilimizden hiç düşürmediğimiz Kur'an ve sünnette mi yoksa Kur'an ve sünneti anlama kapasitemizde mi? İki temel kaynakta sorun olmadığına göre öyle zannediyorum; anlayışımızda ve anlama melekemizde sorun var. Ya okuduğumuzu anlayamıyoruz ya işimize geldiği şekilde yorumluyoruz ya da Kur'an ve sünneti asrın idrakine sunacak çap ve kapasiteden yoksunuz. Sanırım bu üçü de var bizde. Kur'an-sünneti anlamıyoruz. Anlama derken okuduğunu anlamayı kastetmiyorum. Ayet ve hadisin ne mesaj vermek istediğini anlamıyoruz ya da mesajı güncelleyemiyoruz. Diyelim ki anladık ve vermek istediği mesajı çıkardık. Mesaj ayağımıza takoz olacaksa işimize yarayacak şekilde bir yorum geliştiriyoruz. 

 

İslam veya Kur'an ve sünnet, tabir yerindeyse modeli eskimeyen, her çağa uyumlu, son model bir araba. Tek eksikliği, bu aracın dilinden anlamayan kaptan eksikliği ve bu arabadan faydalanmak için araca binen ve bu araçtan nasıl faydalanacağını bilmeyen yolcu eksikliği. Sürmeyi ve içinde yolculuk yapmayı bilmeyen Kur'an ve sünnet tabileriyiz ya da bildiğinizi sanan kişileriz. Hepimizin son model arabası da farklı. Her son modele binen de Kur'an ve sünnete tabi olan biziz diyor. Tüm çabamız da son model aracımıza aldıklarımızla birlikte diğer son model arabaya binenlerle yarış halindeyiz. Kim kimi geçecek, kim daha fazla yolcu alacak gibi.

 

Özetlersem, içine bindiğimiz son model arabada sorun yok. Kılavuz kabul ettiğimiz Kur'an ve sünnette de sorun yok. Sorun anlayışımızda. Ayet ve hadislere yüklediğimiz anlamlarda. Anlayış kapasitemizde. Anladığımızı sorgulayamayışımızda ve yaptığımız yorumlarda. Ufkumuzun geniş olmamasında, başka görüşlere kapalı oluşumumuzda, toplumsal yapıyı kestiremeyişimizde… Üslup, yol, yordam bilmeyişimizde ve ikna kabiliyetimizde. Herkes bu şekildedir demiyorum, mutlaka istisnalarımız vardır. Ama çoğunluk için kısaca idrak yoksunuyuz diyebilirim. Allah bize idrak ve samimiyet versin.


*10/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

Yorumlar

  1. Tek yol benim yolum diyen başta hata yapmıştır. Kendi anlayışını dinin yerine koymak en büyük hatadur. Kimki bunu yaparsa hiç kusura bakmasın o ehli sünnetten çıkar. Çünkü ehli sünnetin yolu/yolları farklıdır. Belki o kimse veya gurubun gittiği yol doğru yol olabilir ama başka yol yoktur demek yoldan çıkmak anlamına gelir. Ben böyle anlıyorum sen de o şekilde anlıyor olabilirsin denilebilir. Sorun tabiki anlayışımızda. İslamda sorun olamaz. Din tekdir. Onu yorumlama biçimlerimiz de farklı olabilir. Bu da gayet normaldir. Anormal olan farklılıkları teke indirgemektir. Kendini dinin yerine koymaktır. Allah bizlere islamı doğru anlamayı nasip etsin.

    YanıtlaSil
  2. Aslında bağnazlığı bırakıp kimseyi baskı altına almazsak ve yumuşak karnımız olan bazı arzuları bıraksak, birbirimizi ön yargısız anlamaya başlasak yorumlarımız ve anlayışımız bizi uçurur.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde