Ana içeriğe atla

"Kur'an Okumak İstemiyorum"

—Azizim, dinimi daha iyi ve doğru öğrenmem için bir kitap tavsiye eder misin?
—Kur'an kitabını oku.
—Çok isterdim ama onu okumak istemiyorum.
—Sebep?
—Ne olur ne olmaz, ağrımaz başımı ağrıtmayayım.
—Niye ağrısın ki?
—Bugünlerde Kur'an okuyanların başı dertte. Neme lazım.
—Niye başın derde girsin. Herhangi bir kitap değil, yazarı tartışılır biri değil, içerisinde şüphe yok. Sen dinini öğrenmek istemiyor muydun? Müslümanların asli yemek kaynağı bu. Bundan iyi kitap mı olur? Hem sonra kim ne desin?
—Anlıyor ve biliyorum ama farz et ki ben dediğin gibi Kur'an okumaya başladım. Birileri beni Kur'an okurken görse ne der?
—Ne diyecek? Allah kabul etsin der.
—Öyle diyen çıkar. Ya Kur'an okuduğumu gören biri bu adam "Hadis düşmanı, sünneti inkar ediyor" derse o zaman ben ne yaparım?
—Niye desin ki? Sen hadis düşmanı mısın?
—Değilim elbet!
—Eee o zaman?
—Biliyorsun bugünlerde "sünnetsiz, hadisleri kabul etmiyor, işine geleni kabul ediyor, işine geleni kabul etmiyor" ithamları moda. Hele böyle bir adım çıksın, ehli sünnet düşmanı da derler. Ondan sonra uğraş dur. Yeter ki biri desin ve seni hedef göstersin. Yemin billah etsem, ekmek-mushaf çarpsın ben hadis düşmanı değilim desem de kimseyi ikna edemem. 
—Biraz abartmıyor musun?
—Hiç bile...Sanırım gündemi pek takip etmiyorsun? Şayet gündemi takip etseydin bana hak verirdin. Çünkü "sünneti kabul etmiyor, hadisleri reddediyor" denilenlerin sayısı az değil. O yüzden "hadis inkarcısı" damgası yemek istemiyorum. 
—Bu durumda ne yapacağız?
—En iyisi Kur'an okumamak bana göre. 
—Yanlış düşünüyorsun? Birilerine kızarak Kur'an okumamak olur mu? Birilerinin kınamasına aldırmamak lazım.
—Aldırdığım yok. Ama algılarla yaşadığımız günümüzde kimseyi çekemem bu durumda. Kimse kimseyi dinlemiyor ve anlamak istemiyor. Birbirimize hep belden aşağı vuruyoruz. Niyet okuyuculuğu yapıyoruz hep. Didişiyoruz birbirimizle. Midemiz götürse birbirimizi yiyeceğiz.  Bir de hedef gösteriyoruz. İşin garibi kafir ve İslam düşmanları bizim ortak hedefimiz değil. Tüm derdimiz birbirimizi alt etmek üzerine kurulu. Faydası olmayan bu tartışmada biz bize yeteriz, düşmana ihtiyacımız yok.

Yorumlar

  1. Maalesef Kur'an-ı Kerim'i okumayı bırakmak gibi bir şey düşünülemez. Allah kelamını da okumayacaksak ne okuyacağız?

    YanıtlaSil
  2. Elbette Kur'an okunacak. Burada işlemek istediğim referansını hep Kur'an'dan getirenlere karşı toplumun bir kesiminde bunlara "Sünneti, hadisi inkar ediyorlar" ithamına dikkat çekmek. Bunun doğru olmadığına işaret etmektir. Yoksa Kur'an okunacak mutlaka.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde