2000'li yıllarda Adana'da çalışırken bilgisayar laboratuarında
bilgisayar ile iştigal ettiğimi gören bazı meslektaşlarım bana "Senden
nasıl kurtulacağız" derlerdi gülerek. Ben de bunun kolayı var. Bugünlerin
geçer akçesi Hizbullah'tır. Beni Hizbullahçı diye şikayet edersiniz. Polis
sorgusuz, sualsiz götürür. İçeride ben kendimin Hizbullahçı olmadığımı
anlatıncaya kadar aylar, yıllar geçer. Siz de böylece kurtulmuş olursunuz derdim.
Onlar da bana "Aman hocam, ağzını hayır aç, bunun şakası bile kötü"
derlerdi.
Hizbullah davaları bitti. Kimi ceza aldı; yattı çıktı, kimi
aldığı ceza ile hala yatıyor; kimi girdi, uzun süre tutuklu kaldıktan sonra
yargılanıp çıktı. Yazılı ve görsel medya günün ilk flaş haberlerini Hizbullah
ile açtı, yapılan operasyonları verdi. Şimdilerde Hizbullah operasyonları
yapılmaz oldu. Ne devlet hatırlıyor ne de halk.
2013 yılından itibaren gündemimizde güncelliğini hiç
kaybetmeyen FETÖ var. Önceleri Paralel Yapı diye bilinen bu örgüte birkaç
yıldır FETÖ diyoruz. Altı yıldır gündemden düşmeyen bu örgüt, böyle giderse
uzun süre güncelliğini sürdüreceğe benziyor. Hizbullah lokal bir bölgede
yapılanmış, operasyonlar o bölge ile sınırlı tutulurken FETÖ yurdun her bir
köşesinde örgütlenmiş görünüyor. FETÖ adına yapılan operasyonlardan etkilenmeyen
kesim yok gibi. Kimi KHK ile ihraç edilirken kimi hala açıkta bekliyor, kimi
tutuklu, kimi ceza almış, kiminin cezası daha verilmemiş. Gün geçmiyor ki FETÖ
adına operasyon yapılmamış olsun. Hiç alakası olmayanlar bile FETÖ ile
ilgili yapılan operasyonlardan veya ithamlardan nasibini alıyor. En hafif
geçiştiren "Bu, FETÖ'cü ağzı... Bu FETÖ'cülerin yöntemi" ithamına
maruz kalıyor. FETÖ'cü damgası yiyen ya bulunduğu makamdan ediliyor ya da
geçeceği makamdan oluyor. Çünkü iftira, itham ve şüphenin sınırı yok. Kişi de
hiç FETÖ bulaşığı olmasa bile atılan çamurun izi kalsa mantığı güdülüyor. İşin
garibi FETÖ ile mücadele edenler de bundan nasibini alıyor. Birilerini
FETÖ'cülükle itham edenler de FETÖ'cü damgası yemekten kendisini kurtaramıyor.
Günümüzün geçer akçesi ne de olsa.
Toplum olarak öyle bir cendereden geçiyoruz ki kendisini
bundan kurtarabilene aşk olsun. Masum olduğuna inandığın birine bile referans
olamıyorsun. FETÖ'cülükle suçlanmış isen suçsuz olduğuna inananları bile
yanında bulamıyorsun. FETÖ'cülükle itham edilen birinin FETÖ'cü olmadığına
şehadet etsen "Sen böyle diyorsun ama bunlar kendini belli etmez, kripto
olabilir, ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Niçin bana ithamda
bulunmuyorlar" cevabı alıyorsun. Bu kişi kendi halinde bir memur. Nasıl
FETÖ yöneticisi olur diyorsun. "Efendim, bu yapı çok sinsi. Değişik bir
yapılanma şekli var. Pekala rektörlere, komutanlara emir veren bir yönetici
olabilir" deniyor. Bir tanıdığım var, çok iyi biri. FETÖ'cülükle itham
edilmiş diyorsun. "Bunların hepsi iyi zaten" cevabı alıyorsun.
Kamuya eleman alımında veya yönetici seçiminde ilk yapılan,
FETÖ'cü mü araştırmasıdır. Kazara biri sana FETÖ'cü demişse isminin üstü
çizilmen için yeter de artar bile.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Ama örnekleri çoğaltmanın pek de
bir anlamı yok. Kim ne kadar FETÖ'cü, kim suçlu, kim masum bilmiyorum. Bildiğim
bir şey FETÖ konusunda toplum olarak bir paranoya durumu yaşadığımızdır. Bir
diğer husus da FETÖ konusunda bu gidişat, bu mücadele tarzının sonunun hiç
hayır olmayacağıdır.
***24/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder