Ana içeriğe atla

"Kadına Şiddet" Başlıklı Haberlerden Gına Geldi



Gün geçmiyor ki televizyonlarımız haberlerinde "Kadına şiddet", "kadın şiddeti" başlıklı bir habere yer vermesin. Bazen aynı haberde birden fazla şiddet olayı da haber olarak verilmektedir. Her şiddet olayıyla birlikte kadına şiddet konusunda bir uzman görüşüne de yer vermeleri eksik olmuyor. İçimizi karartan bu haberlerden ve şiddet üzerine yorum yapan uzmanlardan ve şiddet konulu tartışma programlarından gına geldi iyice ve iyi yapılmıyor. 

Neden derseniz, nedenine az sonra geleceğim. Önce "Dayak yiyen kadın için suçu var ki hak etti. Ki kültürümüzde şiddetin yeri var" dediğim anlaşılmaz umarım. Öyle bir niyetim yok. Zira her ne sebeple olursa olsun şiddet masum gösterilemez. Şiddeti önlememiz lazım. Ama nasıl? İşte esas önemlik olan soru bu. Şiddeti çözmek için önce şiddetin adını da doğru koymamız gerek. Çünkü bu ülkenin sorunu kadına şiddet değil, güçlü olanın kendisinden daha güçsüz olana şiddet uygulamasından ibarettir. Bu müzmin sorunumuza kadına şiddet diyeceğimize, şiddet adını verelim. Sonunda şiddet var, adının ne önemi var, sanki şiddeti önleyebilecek mi diyebilirsiniz. Şiddeti çözmese de en azından tartışmaya doğru yerden başlamış oluruz.

"Kadına şiddet" haberlerine kına geldi dememin sebebi bu tür haberlere sürekli yer verilmesi, şiddeti bir gün bize normalmiş gibi kanıksatmaya başlayabilir, toplumun bu konudaki duyarlılığı azalabilir, şiddet haberlerini göre göre "Nasılsa herkes eşine şiddet uyguluyor. Demek ki bu normal bir şey. Benim de eşimle sıkıntılarım var. Bir şiddet uygulayan da ben olayım" noktasına getirebilir insanımızı. 

Biz kadını koruyacağız diyerek kanun çıkarsak da erkeğe daha ağır cezalar versek de bu ülkede şiddet olayları artmaya devam edecek. Sanırım bir cinnet hali yaşıyoruz. Cinnet hali yaşayan bir kimse ise sonunda başıma şu gelir endişesi taşımaz. Sonu ölüm de olsa şiddete devam eder.

Görüşüme katılır veya katılmazsınız, ben şiddet olaylarının haberlerde çok yer bulmasını uygun görmüyorum, hatta bu tür haberlerin şiddeti körüklediğini, eşeğin  aklına karpuz kabuğunu getirdiğini düşünüyorum. 

Bir şiddet olayında ne yapacağız? Şiddet uygulama işi adliyelik bir vaka. Süreç de burada devam etmelidir. Yani adliyede. Şiddete başvuran kimse en ağır cezaya çarptırılmalı. Adli kontrol şartı ile salıverilmemeli. Hele şu kadını koruyacağım diye çıkarılan, hazırında kadına şiddeti ve öldürmeyi tetikleyen 6284 sayılı kanun -gerçekten kadını korumak istiyorlarsa- kaldırılmalıdır. Kaldırırlarsa kadına en büyük iyiliği yapmış olurlar. Çünkü bu haliyle bu kanun kadına kötülük yapmaktadır. Televizyonlarımız uygulanan kadın şiddetini haber yapma yerine mahkeme sonuçlanınca "Eşine şiddet uygulayan x kişi şu kadar yıl ceza almıştır" şeklinde haber vermelidir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde