Ana içeriğe atla

GSM Operatörleri Devleti de Kandırıyor


Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay, deprem esnasında şebekeleri çöken üç GSM operatörüyle bir toplantı yaptı. Toplantı sonrası yaptığı görüşmeyi şu şekilde açıkladı:
*Deprem öncesi 20 milyon kişinin aynı anda yaptığı görüşme deprem esnasında 160 milyona çıkıyormuş. 
*Operatörlerin görüşme kapasitesi 118 milyon imiş. Yani sair zamanlarda aynı anda 118 milyon görüşme yapabilme kapasiteleri varmış.
*Bir daha kesintinin olmaması için görüşme kapasitesinin 175 milyona çıkarılması hedefleniyormuş. Bu kapasiteye 6 ay içinde ulaşılacakmış. 

Toplantı sonrası bu açıklamayı yapan Sayın Oktay'ı, GSM operatörlerinin verdiği bilgiye ikna olmuş gördüm. Sorun bende galiba! Çünkü ben GSM operatörlerinin verdiği bu bilgiyi ikna edici bulmadım. Çünkü bana mantıklı gelmedi. Merak ettiğim; çoluk, çocuk, cep telefonu olan ve olmayan olarak 82 milyonun yaşadığı bu ülkede, deprem esnası görüşme nasıl 160 milyona ulaşır? Demek ki yurtdışından da epey arayan var. Sevenlerimiz çok desenize…

GSM operatörleri! Haydi beni kandırdınız. Cumhurbaşkanı yardımcısına bari yapmayın bunu...

GSM operatörleri şunu deselerdi garibime gitse de izahlarını mantıklı bulurdum: 
“Efendim! Biz üçümüz daha fazla müşteri çekebilmek, daha fazla para kazanmak amacıyla kampanya üzerine kampanya düzenledik. Kendimizi o kadar kaptırmışız  ki gözümüz başka bir şey görmedi. Bu şebekelerin bir gün çökeceğini, bu alt yapının işlevini yerine getiremeyeceğini hiç hesaba katmadık. Bir depremin olabileceğini bile unuttuk. Tek düşündüğümüz su akarken testimizi doldurmak oldu. Bu yüzden alt yapının güçlendirilmesi üzerine bir yatırım yapmadık. Normal zamanlarda 118 milyon kişinin görüşme yapabileceği de kağıt üzerinde görünen bir kapasitemizdir. Aslında bu kadar kişi görüşemez. Hasılı kaçtık kaçtık, sonunda yakayı ele verdik. Deprem bizim ipliğimizi pazara çıkardı. Ama bu deprem bizi bize getirdi. Bundan sonra omuz omuza vererek alt yapı çalışmamızın güçlenmesine öncelik vereceğiz. Yaşattığımız bu mağduriyet dolayısıyla vatandaşımızdan özür diliyoruz.”

İnanın böyle deseler kendilerini takdir eder, helal olsun derdim. Ama görüyorum ki deprem anında şebekelerinin iflas etmesine mazeret bulmak ve gerekçe üretmekle meşguller. Yaptıkları hem devletin hem de milletin aklıyla dalga geçmek. Ayıp gerçekten! 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde