Ana içeriğe atla

Bir Çıkış Yolu Arıyor isek... *

*Beklentilerimizi en aza indirger isek,
*Kendimize çok büyük hedefler koymaz isek,
*Herkesi kendimiz gibi bilir, "Ben işimi nasıl yapıyorsam, karşımda ki de aynı şekildedir" diyor isek,
*Kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmaz isek,
*Sonunda yapabileceğim ve evime helalinden götürebileceğim bir iş ister, masa başı bir iş istemez isek,
*Toplum bana değil, ben topluma hizmet edeceğim; ama aşağıda ama yukarıda. Önemli olan almak değil, vermek der isek,
*Olmamız ve yapmamız gerekenin en iyisini yapmam gerek deyip işimizi, gücümüzü savsaklamaz isek,
*Başıma gelen her şeyin kendi yapıp ettiğimizin bir sonucu olduğuna inanır; başkasını değil, kendimizi sorgular isek,
*Hiçbir şeyin fanatiği olmaz, insanlara ön yargılı bakmaz isek,
*Eleştirilerimizi yapıcı yapar isek,
*Benim doğrularım kadar başkalarının da doğruları vardır der isek,
*İnsanları olduğu gibi kabul edip kendimiz de olduğumuz gibi görünür isek,
*İnandığımız değerleri pratiğe geçirebilir isek,
*Ele talkın verir iken kendimiz salkımı yemez isek,
*Her hayırdan bir şer, her şerden bir hayır olabileceğini hesaba katar isek,
*İstediğimiz bir şeyi elde etmek için gereken çabayı sarf ettikten sonra ötesini tevekkül edebilir isek,
*Hayata karamsar bakmaz isek,
*İnsanların hatalarını affedebilir, insanlara merhamet edebilir isek,
*İnsanları düşman bilmez, onlara kin gütmez isek,
*İyilikleri kayaya, kötülükleri kuma yazar isek,
*Adaleti insanlardan beklemez, isyanlara oynamaz isek,
*Karşı tarafı anlamak için dinleyebilir isek,
*Kendimizi mükemmel görmez, her şeyin en iyisine layığım demez isek,
*İletişimi kesmez isek,
*Başkalarından beklediğimiz saygı ve sevgiyi başkalarına önce biz gösterir isek,
*Doğru bildiğimiz yolda kınayanın kınamasına aldırmaz isek,
*Herkesin iyiliğini ister isek,
*İnsanların çiğ süt emdiğini kabul eder isek,
*Almaktan ziyade vermekten zevk alır isek,
*Adım attığımız, iz bıraktığımız her yerde kubbede bir seda bırakabilir isek,
*Kibir ve nefsimizin esiri olmaz isek,
*Münacatlarımızı Yaradan'a iletir, yardımı sadece ondan ister isek,
*Gözümüzü çok yukarılara dikmez, mütevazılığı elden bırakmaz isek,
*Aza kanaat getirip şükretmeyi bilir, az ile mutlu olabiliyor isek,
*Ayağımızı yorganımıza göre uzatır isek,
*Hayatın her alanında haddimizi bilir isek...

Aradığımız çıkış yolu, ayağımızın altına halı serer.

20/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

  1. Allah bizleri bu özelliklere uyan ve kendisinde uygulayanlardan eylesin inşallah. Keşje hepsini uygulayabilsek. Uygulamayı arzu etmek de güzeldir diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  2. Amin. Dert edinmek bile güzel diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde