Ana içeriğe atla

Ömer Aramak mı, Ömer Olmak mı? ***


Müslüman camiada Hz Ömer sevgisi tarif edilemez. Sevgi o kadar ileri safhada ki aşağı yukarı her hanede ismiyle müsemma olsun diye bir Ömer ismine rastlanır. Bize onu sevdiren de adaletiyle nam yapmış olmasıdır.  Ömer, adalet kelimesiyle özdeşleşmiştir. İkisi ayrılmaz bir parçadır. Ömer denince adalet, adalet denince Ömer akla gelir. Bu yüzden kendisine doğru ile yanlışı ayırt eden anlamında Faruk denmiştir. Onun adaleti dillere destandır. On yıllık halifeliği döneminde Müslümanlara birçok hizmet yapan Hz Ömer'in hilafetinin üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen belki diğer yaptığı hizmetler unutulmuştur. Ama adaleti hiç unutulmaz. Unutmamamızın sebebi adalete susamışlığımızdır. Öyle ya, kim istemez adaleti...

Hz Ömer'in adil yönetimine kendisinden çok sonra hilafete gelen torunu Ömer bin Abdülaziz'in kısa devlet yönetimini saymazsak pek yaklaştığımız sayılamaz. Yani adalette Hz Ömer'i geçemediğimiz gibi onun döneminin yakınına bile yaklaşamadık. Halen sınıf tekrarı yapıyoruz sürekli. Ama adalete susamışlığımızdan olsa gerek Ömer arayışımız sürüyor. Ömer ve adalet bizim yitiğimizdir. Arıyoruz ama hala bulabilmiş değiliz.

Ömer gibi adil olan Ömerleri bulabilir miyiz? Bulamayız. Çünkü Ömerler aranmaz ancak Ömer olunur. Her birimiz Ömer arayacağımıza Ömer olmayı hedeflesek mesele kalmaz zaten. Kenarda, köşede Ömer olacak kişiler olsa da onlar görevlere talip olmaz. Ki talip olsalar da biz onları barındırmayız. Ayrıca Ömer aramakta samimi miyiz gerçekten? Çok samimi olduğumuzu düşünmüyorum. Zaten samimi olsak belki bulabiliriz. Diyelim ki araya araya bulduk. Bulduğumuz bu Ömer'e kendimiz sabredebilecek miyiz? Çünkü bulduğumuz Ömer yaptıklarımızdan dolayı belki ilk önce bizim karşımıza dikilecek. O yüzden Ömer aramayı bırakalım. Her birimiz olduğumuz yerde birer Ömer olalım ve adaleti uygulayan sayımız o kadar çok olmalı ki insanlar Ömer dediğinde hangi Ömer diye sorsun. Şu anda Ömer dendi mi Hz Ömer'den başka bir Ömer aklımıza gelmiyor. Çünkü başka yetiştiremedik, yetişmedi ya da yetişmesine imkan vermedik. O zaman Ömer olmak için önce samimiyet sınavını geçmek zorundayız.

Ömer olursak çevremizde bizim adımıza iş yapanlar da yoğurdu üfleyerek yer, asla haksızlık yapmazlar. Çünkü at sahibine göre işler. Ömer olma yolunda kim savsaklarsa emrindeki çalışanlar da savsaklar.

Ben Ömer olma yerine Ömer arayışına girenleri ipe un serenler olarak görürüm. Çünkü bu arayış, samimi bir Ömer arayışı değildir, topu taca atmaktır. 

***21/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

  1. Hem adalet isteriz hem de adil davranmayız. Torpil yapar veya yaptırırız. Bu nasıl adalet istemek anlamıyorum. Laf başında adaleti istemeyenimiz yok. İcraata gelince başkaları yapıyor ben neden yapmayayım. Müsaden olurda bir örnekle açıklayayım; işe alınması için liste veren birisi işe alım var. İsmi mevzubahis değil, bana dediği cümle şu, çok yakınım için söylüyor keşke haberim olsa idi. Haberinin olduğunda hem de devlet işine gireceğini de biliyorum. Çünkü son aşama. Sınavları, sporu hepsini geçmiş sadece mülakat kalmış. Ona da liste gitti mi iş tamam. Sonuç işe yerleşemedi tabiki. Ben haber verseymişim olacakmış. Olacağını bende biliyordum. Çok yakınım olmasına rağmen vermedim. Çünkü hep söylerim başkalarının yaptığı yanlışı sen de yaparsan ondan farkın olmaz. Eleştirdiğin şeyi yapamazsın. Yapsaydım kendi kendimle çelişkiye düşerdim. Allah bütün kalbimi biliyor. Ben gerekirse ona da bakarım, o torpili yapmam dedim yapmadım. Burada maksadım kendimi kendimi övmek değil. Allah aşkına adalet isteyenlerin kendi başına böyle bir fırsat doğduğunda kaç tanesi fırsatı geri çevirir. Sözle adalet istemek kolay. Gerçekte adaletle yaşamak çok zordur. Keşke Hz. Ömer olabilsek. Nerde..

    YanıtlaSil
  2. Allah senin gibilerinin sayısını artırsın Hocam. Tebrik ediyorum. Ama bil ki senin gibilerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Araya girsen bir türlü, girmesen bir türlü. FETÖ ile mücadele etmek adına icat edilen mülakatlar da torpil, referans olmayı artırdı iyice. Toplum olarak iyice paranoya olduk bu konuda. Bu da adalet duygusunu iyice zedeledi. Bu güven probleminden Allah en yakın zamanda bizi kurtarsın. Bu konuda samimi olsak Allah bizi bu dertten kurtarır. Ama dediğin gibi biz bu konuda samimi değiliz. Biz bu kafayla gidersek yarın Hz Ömer çıkıp gelse işimiz olmadı, işimizi yapmadı diye onunla da mücadele ederiz. Doğrunun yanlışın ne olduğunu biliriz, her şey doğru olsun diye çabalamıyoruz. Yaptığımız tek şey Ömer'i aramak. Bunu da Nasrettin Hocanın başkasının kaybolan eşeğini ararken türkü çağırarak aramasına benziyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde