Ana içeriğe atla

Adam Tırnak Bırakmadı Elinde *

Cuma günü bir toplu taşıma aracına bindim. Önlerde oturacak boş yer olmasına rağmen otobüsün gidip orta boşluğuna tutundum. Cinslik parayla değil ya... Bir iki durak gittikten sonra bir kız çocuğu yerinden kalkarak "Amca buraya otur" dedi. Kendisi de inmek üzere kapıya doğru yöneldi. Kızımızı inecek sandım. Kapı önünde dikilerek birkaç durak gittikten sonra indi. Demek ki bana yer vermek için yerinden kalkmış. İhtiyarlığın gözünü seveyim böyle yerlerde.

Kızımızın boşalttığı ikili koltuğun tekine oturdum. Şurada mı ineceğim, burada mı ineceğim, geçip gitmeyeyim diye otobüsün seyrettiği yöne doğru bakıyorum ara sıra. Yanımdaki oturan genç erkek yolcu ise oturmanın dışında başka bir şey yapıyor. Durmadan elini ağzına götürüyor. Benimle beraber binmişti az önce. Binerken el kartın dışında elinde de bir şey yoktu. Acaba ne yiyordu? Ön tarafı seyretmeyi bıraktım, o değilden dışarıya bakar gibi yaparak genci süzdüm. Hiç istifini bozmadan yemeye devam etti. 

Elinde hiçbir şey olmayan bir kişi ne yiyebilir sizce? Haydi düşünün bakalım. Çok düşünmeyin, ben söyleyeyim: Tırnağını yiyor efendim. Dikkat çekmeyeyim diye dik dik bakmadım. Ara ara yine dışarıyı seyreder gibi yaptım. Bakarken de genci es geçmedim. Yanlış görmemişim. Gencimiz tırnaklarını yiyordu. Parmağın birini bitirdi, diğerine geçti, hem de kaç parmak birden. Anladığım kadarıyla bu işi yaparken başkası ne der diye hiç çekinmiyor. Ne zamandır bu işi yapıyor, bilmiyorum. Ama mesleğinde çok tecrübeli görünüyor. Çünkü çok pratik. Ben ininceye kadar beş kardeşin temizlik işini halletti. Ben indikten sonra öyle zannediyorum diğer beş kardeşe gelmiştir sıra.

Otobüsten indikten sonra adliyeye doğru yürümeye devam ettim. Ama aklım fikrim gençte idi. Bereket erken indim. Diğer elinin temizlik işini bitirdikten sonra ne yapacaktı bu genç? Çünkü bu işe kalkışan durmazdı. Kuvvetle muhtemel bana yönelip elimi tutacak ve elimi aldığı gibi ağzına götürecek, benim tırnakları da yiyecekti. Olur mu? O kadar da değil demeyin. Alışmış kudurmuştan beter derler. Yapar mı yapar. Tırnak yemeyen biri iseniz mideniz götürmedi, biliyorum. Benimki de götürmedi. Hatta tiksinti duydum. Ondan önce inmem benim için bir kurtuluş oldu. 

Hayıflandığım bir nokta var. Tam dikkatli bakamadığım için tespit edemedim. Acaba dişiyle kopardığı tırnakları midesine gönderip afiyetle yiyor muydu yoksa kopardıktan sonra tükürüp atıyor muydu? Benimki de merak işte. Bereket sizin böyle bir merakınız yok. Ama bu işi yaparken bu işe o gencin gözüyle bakmanızda fayda var. Kim bilir, onun için bu işi yapmanın ayrı bir zevk ve hazzı olmalı.

Toplam on, on beş dakika yolculuk yaptığım bu gençten ayrılalı çok oldu, hatta gün ertesi güne sarktı. Hala etkisinden kurtulabilmiş değilim. Ama bizler için tiksinti uyandıran bu işin biraz da olumlu yönüne bakalım: Gencin acıkınca bir şeyler alayım, karnımı doyurayım derdi yok. Tırnağını yiyerek açlığını bedavaya getiriyor. Bir diğer husus işinden uzak kaldığı yolculuğunda otobüste kendisine yeni bir iş bulup vaktini değerlendiriyor. Tırnak kesmek için ayrıca bir zaman ayırmasına, dökülmesin diye yere bir şey sermesine gerek yok. Tırnak kesmeden önce sıçramasın diye lavaboya gidip elini yıkamasına gerek yok. Çünkü keseceği tırnağı tükürüğüyle ıslatıyor. Her şeyden öte tırnağını kesmek için tırnak bıçağına ihtiyacı yok. Gördüğünüz gibi her şeyi en hızlı bir şekilde, dışarıdan herhangi bir şeye ihtiyaç hissetmeden, masrafsız bir şekilde kendisi doğal yönden hallediyor. 

Ben ise tırnak kesmeden önce yumuşasın diye ellerimi bir güzel yıkıyorum. Aylık otomatiğe bağlanan, giden suyu hesaba katın. Ardından tırnak keseceğim yeri seçiyorum, oraya gazete seriyorum. Sonra gidip tırnak bıçağını getiriyorum. Ardından düzeltmek için törpülüyorum. Sonra gazeteyi topluyor, çöpe atmadan önce sağa sola tırnak sıçradı mı diye göz gezdiriyorum. Ardından tekrar gidip elimi yıkıyorum. Tırnak keserken kaybettiğim zamana mı yanayım, harcadığım efora mı yoksa akan suya mı üzüleyim?

Ciddi bir mesele var orta yerde. Bir ciddi meseleye mizah katmasam, sulandırmasam olmaz. Ne edersiniz ki huylu huyundan vazgeçmez. Benim de böyle bir huyum var.

Tekrar tırnak yeme meselesine gelince 80 milyona göre sayıları az olsa da toplumumuzda kadın-erkek, çocuk-ihtiyar demeden sayıları az olmayacak kadar bu şekil tırnak yiyen var. Bu işi yapanları ayıplamıyorum. Belki de sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi bir alışkanlıktır bu. Bu işi yapanların da bu yaptıklarından zevk aldıklarını düşünmüyorum. Bu kötü alışkanlığın -belki de hastalığın- tedavisi var mı bilmiyorum. Ama bu şekil tırnak yiyenlerin tırnaklarını yememek için kendileriyle çok mücadele etmeleri gerekiyor. Ümit ediyorum gayri ihtiyari ellerini ağızlarına götürme alışkanlığından en kısa zamanda kurtulurlar. Allah yardımcıları olsun. 

Burada anne ve babalara seslenmek istiyorum. Tırnak yeme alışkanlığı sanırım çocukluktan gelme bir alışkanlık. Çocuk yetiştirirken bu hususa da dikkat etmelerinde fayda vardır.

*14/09/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Son olarak demişsin ya gayri ihtiyari. Evet onlar yaptıklarını gayri ihtiyari yapıyorlar. Ne yaptıklarından haberleri yok. Birileri bana bakar mı? Benden tiksinir mi? Endişeleri olmaz. Çünki o hareket onlarda tik haline gelmiştir. Yapmazsa duramaz. Herkesin farklı tikleri var. Onunki de tırnak yeme tiki. Elbette kötü bir tik. Bilmiyorum tedavisi okur mu? Allah o tikten uzak eylesin. Allah yardımcısı olsun.

    YanıtlaSil
  2. Aynen dediğin gibi hocam. Kalemine kuvvet. İnşallah bırakırlar. Sanırım küçüklükten gelme bir alışkanlık. Aileye büyük görevler düşüyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde