Ana içeriğe atla

Yüz Niye Kapatılır ki!

Çarşı, pazarda, toplu taşımada, mahalle ve çarşıda sayıları az da olsa yüzünü kapatan kadın ve kızlarımız var. Yüzü ve gözü kapalı bir şekilde yürüyebildiklerine göre sanırım onlar bizi görüyorlar ama onların kim olduğunu biz bilmiyoruz. 

Aşırı açık giyinenlerden nasıl rahatsız oluyorsam yüzüne ve gözüne varıncaya kadar kapatanlardan da rahatsız oluyorum.  Tercih kendilerinin elbet. Kimseye niçin böyle giyiniyorsun deme durumum yok. Burada açık giyinenleri konu edinmeyeceğim. Siyah bir elbise içinde çarşı, pazara çıkanları ele almaya çalışacağım.

Kadınların örf ve adetlerimize, milli değerlerimize ve inancımıza uygun giyinmeleri istediğim ve takdir ettiğim bir şey. Ama göz ve yüz de kapanınca şaşırıp kalıyorum. Kendi tercihleri olan bu şekil giyime saygı duymakla beraber mantığını anlamış değilim. Eğer bu şekil giyimi dinin bir emri olarak görüyorlarsa bildiğim kadarıyla dinin böyle bir emri yok. Örfümüzde de böyle bir giyime yer yoktur. 

Ben bu tür giyimi yani yüz ve gözün ya da gözün dışında her yeri kapatmayı bir aşırılık olarak görüyor ve böyle giyinenlerin kendilerine eziyet ettiklerini düşünüyorum. Haydi diyelim ki vücut onların, istedikleri şekilde örtünürler. Bir an için öyle diyelim. Küçük bir çocuk bunlar niçin böyle giyinmiş dese ne cevap verebilirim, bilmiyorum. 

Ülkemiz terör ülkesi. Bu şekil el, yüz ve göz kapatanların giyim ve kuşamları bir yeri bombalayacak veya canlı bomba olmayı göze alan teröristlere bir yol gösterebilir. Kendilerini kamufle edip bombalama eylemine katılabilirler. Çünkü kıyafetin altında ne saklandığı veya kim olduğu bilinemez. Pekala erkek bir terörist de böylesi bir kıyafetle kendini gizleyebilir. O yüzden makul kıyafetle toplum içine çıkmak en iyisi diye düşünüyorum. Yüz ve göz görünmeli. Herkes kiminle muhatap olduğunu bilmeli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde