İnsan
tek başına yaşayamaz. Çünkü sosyal bir varlıktır. Bundan dolayıdır ki toplu
halde yaşarız. Bir araya gelir birlikte iş tutar, ticaret yaparız. Evleniriz.
Birlikte siyasete girip ülke yönetmeye talip olur, hatta yönetebiliriz de.
Arkadaşlar ediniriz, sonra dostluğa dönüştürürüz. Birlikte hayat mücadelesi
veririz.
Bazılarıyla
bir ömür boyu birlikte oluruz, bazılarıyla başlamadan bitiririz, bazılarıyla
uzun bir birlikteliğin ardından yollarımızı ayırırız. Bazılarıyla iyi,
bazılarıyla da kavga ederek veya kırgın ayrılırız.
Birlikte
bir yola çıkmanın doğasında anca beraber kanca beraber olma vardır. İdeal olan
da budur. Ama bu idealler, birlikteliğin temelini iyi atmadığımızdan veya
başlangıçta olması muhtemel her şeyi konuşup kayda küreğe geçirmediğimizden ya
da birlikteliğimizde çıkması muhtemel sorunları nasıl, ne şekilde çözeceğimizi
konuşmadan, içimizdeki gizli ajandamızı gizleyerek kervan yolda düzülür
prensibiyle yola çıkarız. Bu yolculuğumuzda iyi günler yaşar, acı-tatlı
hatıralar da görürüz. Hayat böyle devam ederken arada bazen tatsızlıklar baş
gösterebilir. Bu, yol kazasıdır. Sıcağı sıcağına konuşup sorunu çözmek varken
ya büyütür, kırar geçiririz ya da içimize atarak bizi içten içe kemirir. Baktık
olmayacak...Her geçen gün bu birlikteliğimiz bize zarar verecek. Oturur,
düşünür, yeni bir yol haritası belirleyerek yollarımızı ayırırız. Nasıl ki
birliktelik hak ise çok istenmese de ayrılık da bir haktır. Orta Asya'da
Çinliler ile birbirimizi yiyip bitirirken Kavimler Göçü nedeniyle Anadolu'yu
mesken edinmişiz. Çin de yaşıyor bugün, biz de. Üstelik en az sorun yaşadığımız
ülkelerdendir Çin.
Tekrar
esas konumuza gelirsek...Evlenip bir araya geldik. Az veya çok mutlu günlerimiz
oldu. Ticaret yaparken başkasıyla ortaklık yaptık, kazandık da. Sonra baktık
olmayacak...ayrıldık. Birlikte siyaset yaptık, başarılı da olduk. Bu başarı
bizi zirveye de taşıdı. Değişik kademelerde sorumluluk üstendik. Sonra?
Birbirimizin dilini anlamamaya başladık. Yollarımızı ayırdık. Böylesi
durumlarda ne yapmak gerekiyor? Olmaz, mümkün değil, nasıl olur, beni bırakamaz
deyip meseleyi Filistin-İsrail meselesi haline mi getireceğiz yoksa geçmiş
birlikteliğin hatırına ayrı kulvarlarda birbirimize saygı duyarak mı yola devam
edeceğiz? Bence ikinci yol en mantıklı ve doğru olan yoldur. Neden derseniz?
Bizim
kültürümüzde bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır, denir. Evlendik. Aynı yastığa
baş koyduk. İyi günlerimiz de olmuştur mutlaka. En azından bir balayı dönemi
yaşamışızdır. Defalarca birlikte kahve de içmişizdir. Belki çocuklarımız da
oldu. Sonra anlaşamadık, ayrılmaya karar verdik. Niçin medenice ayrılmıyoruz?
Niçin işi kavgaya götürüyoruz? Niçin öldürmeye kadar gözümüzü kan bürüyor?
Niçin birbirimizi anlamamaya devam ediyor, birbirimize hayatı zindan etmeye
devam ediyoruz? Demek ki bizde doku uyuşmazlığı varmış, bundan sonra sen
yoluna, ben yoluma demiyoruz? Niçin benden uzak, Allah'a yakın ol diyemiyoruz?
Geçmiş birlikteliğin ve iyi günlerin hiç mi hatırı olmaz böylesi durumlarda?
Siyasetimiz
böyle değil mi? Birlikteyiz, ayrıldık. Seyret sen manzarayı artık! Sanki biri birlerinin
babalarını öldürdüler. Ne bu şiddet ne bu celal! Kızgın sirke küpüne zarar
verir beyler... Hiç mi iyi gününüz geçmedi geçmişte? Hiç mi bir arada kahve
içmediniz? Öküz öldü diye ortaklığı bozup niçin birbirinizin kuyusunu kazmaya
çalışıyorsunuz?
Ticari
ortaklığımız sona erince de durumumuz evlilik ve siyasi ortaklığımıza benziyor.
Diğer alanlarda da böyleyiz.
Bana
göre hangi alanda iş tutarsak tutalım, hangi birlikteliği yaparsak yapalım, bir
ve beraber iken nasıl ki birbirimizin aleyhinde konuşmadıysak ayrıldıktan sonra
da konuşmayalım. Hoşlanmadığımız bu durumun ardından birbirimize "Rabbim
selamet versin; sen yoluna, ben yoluma" diyelim. En azından geçmişin
hatırına bunu yapalım. Kimse yol ayrımından sonra birbirinin yoluna çıkıp çomak
sokmasın, aleyhinde konuşmasın. Çünkü böyle bir durumun ne ahlakta ne dinde ne
de inandırıcılıkta yeri vardır. Hem ne belli ayrılığımızda hayır olmadığı? "Sizin
hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde de hayır olabilir" demiyor mu
ayet? Bırakın tabiatı zorlamayın. Kırarsınız. Zorla güzellik olmaz. Eğer illa
bir şeyi zorlayacaksanız kendinizi sorgulayın. Çünkü başımıza gelenler kendi
yapıp ettiklerimizden dolayıdır.
***07/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder