Ana içeriğe atla

Peçete Beyefendiler

Peçeteleri bilirsiniz. Her bir paketin içinde üst üste düzgünce istiflenmiş, içinde yüz tane olan, kağıttan yapılmış mamuldür. Her evin vazgeçilmezidir. Elimiz, ayağımızdır dense yeridir. Naylon ambalajının içinden çıkarıldıktan sonra oturma odası, mutfak, misafir odası, ve yemek masasında mutlaka bulunur. Her bir yere özel kabının içine bir güzel istiflenir. Adı tuvalette tuvalet kağıdı, lavaboda havlu peçete, diğer yerlerde servis peçete olsa da aynı işleve sahiptir.

Kardeşim! Peçete peçetedir. Hepimiz biliyoruz. Neyini anlatıyorsun diyebilirsiniz. Öyle demeyin! Peçete deyip geçip gitmeyin. Özellikle yeme, içme esnasında geçici temizleme işlevine sahiptir. Hatta yemek yerken bile dökülmesin diye yediğimiz yere peçete sereriz. Hapşırsak bile elimiz peçeteye gider veya elimize peçete uzatırlar. Burnumuz akınca, terleyince imdadımıza peçete yetişir. 

Anlatmak istediğim, gündelik hayatta önemli bir işleve sahiptir peçeteler. Değişik ebat ve desende olanları olsa da hepsi aynı işi görür. Alır; ağzımızı, yüzümüzü siler, ardından çöpe atarız. Tüm işlevi budur. Başka da bir görevi yoktur. Ev, lokanta gibi her görünür yerde bulundurulması da bundandır. Çok amaçlı kullanıldığı için eşiniz her alışveriş listesine peçete de yazar. Sen de çifter çifter alırsın. Hatta al al bitiremezsin. Bir daha bir daha alırsın. 

Her türlü temizlik ve çok amaçlı kullanılan peçeteler çok pahalı değildir. Sudan ucuz dense yeridir. Kullanıp kullanıp atıldığı için çabuk bitiyor. Bir de çöp kutusunu çabuk dolduruyor. 

Sıkıldınız biliyorum. Sıktı bu peçete muhabbeti dediniz. Sabredemediniz tabii. Merak ediyorum dokuz ay nasıl durdunuz?

Derdim peçete değildi. Peçete gibi işleve sahip insanlardan bahsetmekti. Bu tip insanlar var aramızda, kullanılıp kullanılıp atılan. Sayıları çoktur. Sırada peçete olmayı bekleyenler de az değil. Yeter ki bu tiplere hak etmedikleri halde geçici temizlik işi havale edin. Dört elle sarılırlar işlerine. Şu adam hak etti, bu adam hak etmedi demezler. Ellerine tutuşturulan listeye göre insanları yerlerinden ederler. Tüm bunları yaparken de makam koltuğuna bağlı vicdanları da rahattır. İbadet aşkıyla yerine getirirler misyonlarını.

Bunlar yerlerinde tutunabilmek için göze girmeye devam ede dursunlar. Temizlik harekatı bittikten sonra tıpkı kullanılıp atılan kağıt peçeteler gibi bunlar da makamlarından el çektirilirler. Yaramazsın artık deyip bir kenara konuverilirler. 

Makamlar öyledir, oturunca gözün hiçbir şey görmez. Gücüne güç katar. Önüne gelenin kellesini alırsın. indirilince kafanız dank eder. Ama iş işten geçmiştir. 

Şimdi bu tiplere "Vicdanınız rahat mı diye sormak lazım. Ardından "Bir peçete gibi kullanılıp kenara konuluvermek nasıl bir duygu, tavsiye eder misin" demek lazım. Ardından "Değer miydi üç-beş yıllık bir makam için ömrünüzü heba etmeye" demek lazım. Ama değmez. Sorular insan olana sorulur. Zaten bu durumdaki haleti ruhiyeleri kendilerini yavaş yavaş bitirir, kolay kolay el içine çıkamazlar. Bu da onlara yeter de artar bile. 

İyi de bunlarla karşılaşınca ne diye hitap edeceğiz? Zira eskisi gibi beylikleri de kalmadı. Ne desek ne desek... En iyisi "Peçete beyefendi" demek galiba! Ne de güzel yakıştı.

Yok yok olmadı. Kurban olsunlar peçetelere. Peçeteler en azından geçici temizlik işlevi görürler. Bunlar bulundukları yeri temizlerken kirletirler. Çünkü elleri kanlıdır. Ama kullanıldıktan sonra çöpe atılma yönünden benzerler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde