Ana içeriğe atla

Yönetim ve Dedikodu *

Özel bir hastanede çalışan doktorların oluşturduğu whatsapp grubunda "Maaş ve ücretlerini zamanında yatırmadıklarından dolayı hastanenin sahibini eleştiri konusu yaptığı için iş akdi feshedilen göz doktoru, haksız yere işine son verildiği iddiasıyla idari mahkemeye başvurur. Mahkeme ‘davacının kapalı grup içerisinde yapmış olduğu paylaşımlar kişisel verilerin korunması kapsamında olup gizli kalması gereken bilgiler olduğunu, doktorun haksız yere işten çıkarıldığına ve işine dönmesi gerektiğine’ karar verir." 

Bu haberde üzerinde durmak istediğim husus hastane sahibinin bulunmadığı whatsapp grubundaki yazışmalardan hastane sahibinin nasıl haberdar olduğudur? Demek ki grupta olanlardan biri veya birileri doktorun hastane sahibine yönelik yaptığı eleştirileri noktasına, virgülüne patronuna taşımış. Hoş bir durum mu bu? Değil elbet. Bunun adı düpedüz laf taşımadır. Bir laf taşıma, kişinin işinden olmasına sebep olmuştur. Her ne kadar mahkeme, kişinin görevine iadesi şeklinde bir karar verse de o doktorun o hastanede bu aşamadan sonra çalışabilmesi zordur. Hastane sahibi zorunlu olarak geri işe alsa bile kısa bir süre sonra tazminatını vererek doktorla yollarını ayırır.

Doktorların arasında cereyan eden bu laf taşıma işi, maalesef diğer kurum ve kuruluşlarda da var. Merak ettiğim hem ahlak hem de dinimizde yeri olmayan laf taşımayı insanlar niçin yapar? Gerçekten insanlar niçin laf taşır? Sanırım laf taşımak suretiyle patronun veya amirin gözüne girme düşünceleri olsa gerek. Ahlaki olmayan bu durumun bir ucunda laf taşıyan var, diğer ucunda laf getireni dinleyen var. Laf getiren razı bu durumdan, lafı dinleyen de. Allah muhabbetlerini artırsın böylelerinin. Haydi biri meslek edindi, amirine yalakalık yapacak. Amir niçin dinler böylelerini? Amirler şunu bilmeli ki laf getiren iki taraflı çalışır. Sana laf getiren, senden de bir başkasına laf götürür. Çünkü mesleği budur. Kişisel bir tercih olan bu laf getirip götürme ve dinleme işi, tamamen bir karakter ve kişilik bozukluğudur. Tedavisi var mı? Sanmıyorum. Bu tipleri ancak teneşir tahtası paklar.

Şunu kimse unutmasın ki amme hizmeti yapılan yerlerde eleştirilere açık olmayan yönetimler, çalışanlar tarafından zaman zaman eleştirilir. Bu da doğaldır. Çünkü yönetenle yönetilen arasında mağduriyet veya memnuniyetsizlik olabilir. Bu durum çalışanlar tarafından değişik platform ve ortamlarda dile getirilebilir. Burada doğal olmayan, bir sohbet ortamında dile getirilen bu tür eleştirilerin yukarıya taşınmasıdır. Her yerde olan bu tipler senden gibi görünüp başkasına çalışan kişilerdir. Bunlara pirincin içindeki beyaz taş da denebilir.

Patron veya işçi, amir ya da memur şunu unutmasın ki dedikodu çalışma ortamını bozar. Amaçları bu ise bunu en güzel şekilde yerine getirmektedirler. Burada garip olan, yönettiği kurumda huzurun bozulacağını bile bile patron veya amirlerin bu kovucuları dinlemesi. Laf getirip götürenle kurumunu yönetmeye kalkanlar şunu bilsinler ki bir kurum dedikodu kültürü ile yönetilmez. Yöneticilik bu değildir bir defa. Bu tipler gerçekten iyi bir yönetici ise kurumundan kimse kendisine laf getirip götüremez. Kazara biri şirin görünmek için böyle bir yola girmeye kalkarsa yöneticiye düşen, laf getiren kimsenin ağzına lafını tıkamasıdır.

*26/10/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde