Ana içeriğe atla

Nasıl Aramazsın Hırsızı?

Her zaman açılan balkon kapısı bir sabah açılmadı. Anahtarla bir sağa, bir sola denedim durdum. İçeriden ve öbür balkon kapısından geçerek tornavida ile ittim. Yine olmadı. Takım taklavadı getirdim. Kapının içinden ve dışından kapı kollarını söktüm. Nafile. Anahtarı yağladım. Olmadı. Sonunda kilidi daha iyi çevirsin diye anahtarın arkasından pense ile tutup açmak için zorladım. Bu sefer anahtar kırıldı. Bu kadar iş kaç saatimi aldı bilmiyorum. Olmayacak yarın bir anahtarcı alıp geleyim, sabah ola, hayır ola dedim.

Akşamında hırdavat işi ile uğraşan bir arkadaşı aradım, bu kapı nasıl açılacak diye. Benim uyguladığım her yolu söyledi. Denedim hepsini dedim. Bir anahtarcı al gel, açıversin, kilidini de değiştiriversin dedi.

Ertesi sabah arkadaşın tavsiye ettiği anahtarcıya gitmeden son çırpınış, bir kere daha deneyeyim dedim. Elime tornavidayı alıp dilin geçtiği yeri tahmin ederek ittim ve kapı açıldı. Bir sevinç bir sevinç. Zafer kazanmış bir komutan gibiydim. Ne anahtarcıya gidecektim ne de masraf edecektim. 

Kilidi söktüm, eskiden kalma bir kilit buldum evde. Benim eski kilidi yorulan yere girdirdim. Yeni kilidimin anahtar deliği ile kapı kolunun gireceği delik uyum sağlamadı. Elime bıçağı alıp biraz yonttum. Kilidi takıp vidalarını iyice sıktım. Kapının açılıp kapanmasını ve kilitlenip açılmasını test ettim. Oldu bu iş. Bir sevinç bir sevinç daha. Anahtarcıya ve marongoza ihtiyaç hissetmeden kapıyı açma, kilidi değiştirme işini halletmiştim. Eskisinden de iyi oldu üstelik. Ama ne kadar uğraştığımı söylemeyeceğim.

Yapılan iş basit bir iş olsa da işe yaradığını hissetmek ayrı bir mutluluk veriyor insana. Oturdum, kalktım, eserime baktım. Vay be! Ben neymişim böyle dedim. Anlatılmaz, ancak yaşanır. Bunun duygusu bir başka.

Ama sevincim fazla uzun sürmedi. İçimi bir hüzün kapladı. Neydi bunun sebebi derken sonunda buldum. İçimden bir ses "Senin saatlerce süren bu kapı açma işini hırsız birkaç saniye içinde yapardı" dedi. Tüh be! Nasıl Aramazsın böyle zamanlarda hırsızı dedim içimden. Gerçekten ne zaman gelip kapıyı açtıkları ve evi soyup gitmeleri fazla bir zamanlarını almıyor. Elleri ve akılları hayra çalışmasa da elleri pratik. Kendi kendime "Oğlum Ramazan! İyi ki bir mesleğin var, o işi yapıyorsun. Hırsız olsan kapıyı açmak için uğraşırken kaç defa ev sahiplerine yakalanır, evi soyamadığın gibi bir araba sopa yerdin. Ardından polise teslim ederlerdi seni. Sen iyisi mi mesleğine iyi sahip çık, bu durumda hırsızlık neyine senin" dedim. 

Her şey gelirdi aklıma. Ama açılmayan kapımı açmak için bir hırsızı arayacağım hiç aklıma gelmezdi. Şakası bile kötü! Allah evlerden ırak eylesin. Soy sopları kesilsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde