Ana içeriğe atla

Marifet Okul Sıralarını Zımparalatmada Değil *


Yeni eğitim ve öğretim yılı açılmadan, okullarını sezona hazırlamak için okullarımız yaz döneminde hummalı bir çalışma içerisine girerler. Okulları fiziki yönden eğitim ve öğretime hazır hale getirmektir tüm amaç. Okul yönetimi tarafından yıl içerisinde tespit edilen aksayan yönler ödenek durumuna göre sıraya konup yaptırılır. Bazı okullar çatılarını aktarır, bazısı tuvalet, lavabo, kapı, pencere vb. tamiratını yapar, bazısı da boya, badana işini halleder.

Her okul olmasa da hemen hemen tüm okulların yaptığı, yapmak istediği ortak bir ihtiyaç kalemi var: Okul sıralarını zımparalatıp verniklettirmek. Çünkü sıralar yıl boyunca öğrencilerin elinde  şamar oğlanı olmuş, üzerine değişik şekil ve desenler yapılmış, yontulmuş vaziyettedir. Bu sıralar okul yönetimleri tarafından bir marangoz marifetiyle elden geçirilmez ve vernikletilmez ise sene içerisinde bu sıralara kolay kolay kimse oturmak istemez. Sınıfa giren öğrenci -şayet kalmışsa- temiz sıra arayışına girer. (Bu durum piknik yerine giden biz büyüklerin temiz masa arayışına benzer.) Sahi devlet tarafından yüklü paralar verilerek yaptırılıp okullara teslim edilen bu sıraları kim yontup kim karalıyor? Sahibi çıkmasa da maalesef yapan senin, benim çocuğum. Gözünün önünde karalarken “karalama yavrum” dediğin zaman “karalamıyorum” cevabı aldığımız öğrenciler yapıyor. Çocuklar, sıraları bu şekil hoyratça kullanırken “Tüh be! Yazık ettim devlet malına” diyene de pek rastlamadım. Zevkle yapıyorlar bu işi. Karakterlerini tamamen yansıtıyorlar sıralara. “Evinizde ders çalıştığınız masayı bu şekil karalıyor musunuz” dediğinizde sorduğun soruya sessiz kalıp “Ama bu sıraları biz karalamadık ki” cevabı alırsınız.

Burada amacım kimseyi suçlamak, fail aramak değil. Orta yerde bir cenaze var, bu cenaze kaldırılacak. Karşılığında da ne para istenirse verilecek. Okul yönetimleri de bunu yapıyor. Çağırıyor bir marangozu. Anlaşıyor bir fiyata. Zımparalatıp verniklettirmek suretiyle sıralar yenileniyor. Sıraları bu şekil yenilemek sorunu çözüyor mu? Bu sıralar sene sonuna kadar yeniden eski halini alıyor. Yani her yıl aynı sorun.

Biz bu devlet malına zarar vermeyi, yediğimiz kaba pislemeyi nasıl bırakacağız? Ne zamana kadar devam edecek bu sorun? Bu sıraları emanet bilip düzgün bir şekilde kullanmanın farkına ne zaman varacağız? “Çocuktur, yaparlar. Olur böyle şeyler. Bizler de yaptık zamanında” deyip bu bizim kaderimiz mi diyeceğiz? Sıraları koruma konusunda zımpara ve vernik dışında aklımıza başka bir şey gelmiyor mu?

Bence marifet okul sıralarını zımparalatıp vernikletmede değil, o sıraların düzgün bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Eğitimimizin başat sorunu budur. Ben sınıfımı istediğim şekilde kirleteceğim; hizmetli gelip temizleyecek, ben sıraları karalayarak deşarj olacağım; okul yönetimi ya yeni sıra temin edecek ya da sıraları zımparalatacak. Öncelikle bu kafayı terk etmemiz lazım. Çocuklarımıza okuma ve yazmayı öğretmeden önce sınıfı ve okulu kirletmemeyi, okul sıralarını karalamamayı öğreterek başlamamız lazım bu işe. Bunun için okul yönetimi, öğretmen, veli ve öğrenci bir araya gelip bir yol haritası belirlemeli. Sonra herkes sonucuna katlanmalı. Benim aklıma ilk gelen, öğrenci hangi sırada oturacaksa o sıranın o kimseye zimmetlenmesidir. Okulun ilk iş günü veli okula davet edilerek okul yönetimiyle bir sözleşme yapılır. Sene sonunda sıra verildiği gibi sağlam ve temiz alınırsa sorun yok, değilse bedeli alınır. Aynı sırayı birden fazla öğrenci kullanacaksa aynı yöntemle zimmetleme yapılır. Devlet de bu zimmet işinde okul idarelerinin arkasında durmalı… Gelin bu meseleyi basite almayalım.

*07/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde