Ana içeriğe atla

Haricilere Ne Kadar Mesafedeyiz? ***


İslam tarihinde Hariciler adında siyasi ve itikadi bir mezhep vardı. Biliyor olmalısınız. Vardı diyorum. Zira şimdilerde bu mezhebin müntesibi yok. Tarih oldu gitti. Mezhebin kendisi yok oldu ama fikri, zikri, düşüncesi, bakış açısı, olayları yorumlayıp ve değerlendirme yöntemleri bugün milyonlarımızın beyninde yaşıyor. Birbirinden habersiz bu kişiler bir araya gelip bir mezhep kursalar veya tarih olan Hariciliği tekrar diriltmeye kalksalar öyle zannediyorum, bugünkü yaşayan mezheplerin en büyüğü olurlar. Bu tiplere Hariciler gibi düşünüyorsun desen, hakaret kabul eder, kendilerinin Harici olmadığını bir güzel izah da ederler.

Ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın diye kısaca Haricilerden bahsetmek istiyorum. Hz Ali ile Muaviye, Sıffın denilen yerde karşı karşıya gelmişler, aralarında anlaşamayınca savaşa tutuşmuşlardı. Savaşın ilerleyen safhalarında savaşı kaybedeceğini anlayan Muaviye, yol arkadaşı Amr b. As'ın akıl vermesiyle askerlerine emir vererek mızrakların ucuna Kur'an sayfalarını taktırır. Bu, aramızda "Kur'an hakem olsun" demekti. Hz Ali, "Bu bir hiledir, savaşa devam edin" dese de emrindeki askerlerden bir grup "Ya Ali, Kur'an'la mı savaşacaksın? Durdur şu savaşı, hakemliği kabul et" der. Hz Ali mecburen savaşı durdurur. Hüküm ve karar vermesi için Hz Ali ile Muaviye birer hakem tayin ederler. Hz Ali'nin hakem tayin etmesine az önce "Kur'an'a karşı mı savaşacaksın" diyen grup, bu sefer "Ya Ali! Hüküm Allah'ındır. Hükmü ancak Allah verir. Sen hakem tayin etmekle kafir oldun" diyerek cephedeyken Hz Ali'nin safından ayrılırlar. Kendilerine çıkıp gidenler anlamında Hariciler denmiştir. 

Tarihte "Hakem olayı" diye bilinen bu olaydan (bu grubun yaptığından) sonra cephede kaybetmeyen Hz Ali masada kaybeder, hilafet kendisinden alınıp Ümeyye oğullarına verilir. Bu sonuçların müsebbibi olan Hariciler bu olaydan sonra da rahat durmazlar, sabah namazına giderken Hz Ali'yi de öldürürler.

İslam tarihinde Hariciler denen bu zümre, anladığım kadarıyla olaylara yüzeysel bakan, muhakeme güçleri gelişmemiş, olayın perde gerisini anlamaktan aciz,  sözün maksadını anlamayan, kaba, ham softa kişilerden oluşuyor. Üstelik inandıklarında samimiler. İbadet düşkünüdürler. Birkaç ayetin lafzına takılarak sloganik yaşamışlar ve Müslümanlar arasında kapanmayan yaraların açılmasına sebebiyet vermişlerdir. Arap bedevisi diyebileceğimiz bu tipler için "Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun" sözü söylenebilir.

Şimdi gelelim tekrar günümüze. Bakın etrafınıza adı ve grubu Harici olmayan nicelerine rastlarsınız. Çoğunluğu da İslam dinini yaşayamaya çalışan bu samimi -görünümlü- kişiler,  tıpkı Hariciler gibi dini duyarlılıkları fazla. Bir kısmı dini yüzeysel bilmekle beraber çoğunun bilgi birikimi vardır. Sosyal medyada etkindirler. Ezmek ve linç etmek istediklerini yerle bir ederler, bir kaşık suda boğarlar. Kamuoyu destekleri de var arkalarında. Çoğu zaman bir konuşmanın özüne yoğunlaşmazlar, kelimelere ve bazı ifadelere takılıp kalırlar, boş plak gibi döndürür dururlar. Çok kolay tekfir ederler. Sözüne, kastetmediğin anlamlar yükleyerek seni elfazı küfürle itham ederler. Yeni görüşlere, inanç ve fikir hürriyetine kapalıdırlar. Farklı fikrinden dolayı hakareti ibadet bilirler. Aynı zamanda iyi birer niyet okuyucusudurlar.

Gördüğünüz gibi Haricilik günümüzde modern bir şekilde yaşıyor. Bence bu zihniyet İslam'ın daha iyi anlaşılmasının ve İslam’ın geniş kitlelere yayılmasının önündeki en büyük engeldir. 

***08/08/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. Benzetmene katılıyorum. İsimleri harici olmasalarda kendikeri harici olan malesef bir çok insanımız var. Hariciler de biz hak üzereyiz diyorlardı. Bugünkiler de biz hak üzereyiz diyorlar. Sonuç aynı. İslama haricilerin yaptığı tahrifatı hiç kimse yapmadı. Bu gün de aynıları oluyor. Her kes biz haklıyız diyor. Niyetin güzel olması önemli ama sonuç daha da önemlidir. Allah bizleri haricilikten korusun inşallah.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin Hocam. Bu zihniyet bir daha hortlamayacak şekilde tarihin tozlu sayfalarında yerini almalı.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde