Ana içeriğe atla

Gazlıgöl'den Ayrılırken-e-

Kaplıcadan Ayrılırken -e- (Bazıları tekrar)

Beş günlüğüne geldiğim kaplıcadan bugün itibariyle ayrılıyorum. Yazdıklarımla -huyumdur- pek pozitif enerji vermesem de giderken hatırda kalanları paylaşmak isterim sizlere. Zaten siz de pek bekliyordunuz. Unutamayacaklarım:

1. El arabasıyla veya kaldırımda köy ekmeği satan kadın ve kız çocuklarını... Erkekler nerede merak ediyorum. Yöre halkı fakir anlaşılan. İnsanı ekmeğini taştan çıkartıyor. Cuma çıkışı kendi yaptığı peynir ve tereyağını satan kadını daha cesur buldum. Bol miktarda köy yumurtası satılıyor kenarlarda.

2.Dükkanının önündeki tezgahının üstüne banyo sabununu koymuş bir bakkaldan aldığım zeytin yağlı sabun hoşuma gidince ertesi günü giderek fazlaca aldım. Güzelce köpüren sabun ikinci kullanımda önceki gibi köpürmeyince geri alırsa diye yatsıdan sonra bakkala götürdüm. Utana sıkıla durumu anlattım. Diğer çeşit sabunlarla değiştirebilir miyim, sizce sakıncası yoksa dedim. "Olur, niye olmasın. Önemli olan sizin memnun olmanız. Sizin memnun kalmadığınız sabunu satınca ben hayrını görmem. Hatta paranızı da geri verebilirim, değiştirmek zorunda değilsin" dedi Afyon şivesiyle. Takdir ettim adamı. Allah bol kazanç versin böylelerine daima. Başka sabunla değiştirerek teşekkür edip ayrıldım. Değiştirdiğim sabun bahtıma artık.

3.Kara ve sivri sineklerle mücadele etmeyi sevmeyen ve haşerelerle mücadelede, oyunu aldığı vatandaşı kendi haline bırakan belde belediyesine inat, halkın kendi bulduğu çözüm takdire şayan. Ağaçlara beyaz poşet içine su doldurarak bağlamak.

4.Apartımda beni zaman zaman yalnız bırakmayan, arada bir yoklayan davetsiz misafirlerim sinekler! Allah sizin hayrınızı versin e mi!

5."Bu camiye gelen çocukların dokunulmazlığı vardır. Cemaatimize duyurulur" yazısını asan ve çocukları camiye çeken, irticalen okuduğu hutbeyle içimizi mest eden cami imamını burada anmadan geçemeyeceğim. İyi ki böyleleri var.

6.Üzerine su sıçramayacak şekilde lavabo görüntüsünde yapılmış caminin şadırvanında abdest alamadan ayrıldım da ona yanarım.

7.Kaplıca kaplıca dediklerinin sabah ve akşam hava almayan, kapalı bir yerde sıcak suyun içine girerek yirmişer dakika suda hareketsiz durmayı, eski dervişlerin çile çekmek için girdikleri çilehane benzettim. Derviş ahlaki eğitim alırken ben de beden eğitimi aldım. Derviş bunu para vermeden yapardı, bense para vererek, o kadar yolu tepip gelerek yaptım. Şimdi bu işin bir de geri dönüşü var.

8.Gördüğüm düğün konvoyu benim için nostaljikti. Gelin ve kadınların traktörün römorkunda gittiği bir konvoy...

9.Hemen hemen her gün aynı saatte grup halinde yukarıdan aşağıya gelen kazlar topluluğundaki füzen ve intizam görülmeye değerdi.

10.Bir buçuk gün boyunca kaplıca suyu diye havuza doldurduğum ve içinde yirmişer dakika kaldığım suyun şebeke suyu olduğunu sular kesilince tesadüfen öğrendim.

11.Afyon Kalesine çıkış maceramı ayrıca kalenin burçlarına kadar çıktıktan sonra unutulmaz aşklarını kayaya yazan Meryem ile Sinan'ı unutamam herhalde.

12.Afyon lokumu almak için içeride çalışan sekiz kişi olmasına rağmen vatandaşın sıra beklediğini ve sıranın dışarıya kadar taştığını görünce kalite tesadüf değil dedim.

13.Her gün vakitli vakitsiz su kesintisi yapan belediye benim gündemimden hiç düşmedi. Belediye binasının önündeki geniş, mezbelelik yeri görünce belediyeye haksızlık yaptığımı düşündüm. Çünkü işi başından aşkın belediyenin. Sahi haşereyle mücadele edemeyen, vatandaşına 24 saat kesintisiz su veremeyen belde ve ilçe belediyelerine ne gerek var? Benimki de merak işte.
14.Eline bardağı alanın sıcak su akan çeşmeden su doldurduktan sonra arka tarafa oturarak yudum yudum su içmesi ve oturanların koyu muhabbete dalmaları... Tüm bunlar şifa bulmak için. Bardak boşaldıkça tekrar doldurup içiyorlar.
15.Sonuç, Gazlıgöl benden, ben Gazlıgöl'den, siz yazı ve fotoğraflarımdan kurtuldunuz. Herkese geçmiş olsun. Elan kürkçü dükkanındayım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde