Ana içeriğe atla

İşi Kurul ve Komisyonlara Havale Etmek

Bizim ülkemizde bir sorun ortaya çıktığında o sorunu çözmek için iş kurul ve komisyonlara havale edilir. Komisyon o meseleyi enine boyuna inceler, bilgi ve belge toplar, gerekirse tarafları dinler, teknik bir iş ise gerekirse bilirkişiye rapor hazırlatır. Ardından derleyip topladığı bilgilere kendi kanatlarını da ilave ederek nihai bir rapor hazırlarlar ve atamaya yetkili makama sunarlar. 

FETÖ ile mücadele etmek amacıyla her birimde kurulan komisyonlar, 2016 Temmuz'undan itibaren adlarını sıkça duyurmaktadırlar. İşleyiş itibariyle bu komisyonlar mahkemelerin üzerinde bir yetkiye sahipler. Yani mahkeme kararları kendilerini bağlamıyor. Kısaca bu komisyonlara kanaat komisyonları da diyebiliriz. Çünkü en az üç kişiden oluşan bu üyeler tamamen kanatlarına göre görüş bildirmektedirler. Kişi mahkemeden berat veya takipsizlik alsa, devlet gözünde suçlu ve tehlikeli görülmese bile komisyonlar kişiyi göreve başlatabildiği gibi başlatmayabiliyor veya görevden uzaklaştırabiliyor ya da ihraç edebiliyor. Kimse bunlara niçin böyle bir kanaat serdettiniz, niçin bu kişiyi göreve başlattınız veya başlatmadınız diyemez. Çünkü inisiyatif tamamen kendi uhdelerinde.

FETÖ ile mücadele edilmesin, bunun için komisyonlara gerek yok demek istemiyorum. Elbette eli kanlı bu sinsi örgütle mücadele edilecek. Bunun için komisyonlar da kurulacak. Fakat komisyonlarımız ellerindeki bu yetkiyi ekseriyetle kişinin lehinde kullanmıyor, yargılama sonucu onları bağlamıyor. Kişinin tehlikeli biri olmadığına kanaat getirseler bile "Biz bu kimseyi görevine başlatır veya görevine iade edersek FETÖ'cüleri korumuş oluruz ve bize de FETÖ'cü derler" endişesiyle kişiyi kazanma uğruna bir tasarrufta bulunmuyor. Bu durum asansörün yeni çıktığı dönemde vatandaşın asansöre binmesine yardımcı olsun diye görevlendirilen bir görevlinin, vatandaşa yardımcı olmamasına benzer. Kazara vatandaş kendiliğinden asansöre binmeye kalkarsa görevli "Hemşerim, ne yapıyorsun sen, biz burada eşek başı mıyız" deyip vatandaşı fırçalamasına ve asansöre bindirmemesine benzer. 

Komisyonlar, hakkında şüphe duyulan kişiyi inceledikten sonra göreve başlamasında sakınca görmediklerini hızlı bir şekilde görevine iade etmeli, sakınca gördükleri için gereği için rapor hazırlamalı. Temizlik komisyonu olarak çalışmamalı. Çünkü komisyonun görevi devleti korumaya almakla beraber kişiyi de korumak olmalıdır. Kişiyi yaşatırsak devlet de yaşar. Çalışmasını yaparken bu ülkenin 40-50 yılına mal olan bir toplumsal vakıayı gözardı etmemeli. Çünkü mağduriyetler arttıkça bu ülke sosyal barıştan biraz daha uzaklaşır. Komisyon zina suçu işleyip itiraf eden bir kadına ceza vermemek için her yolu deneyen Hz Muhammed'i örnek almalıdır. Yani öldürmeyi değil, yaşatmayı esas almalıdır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde