Ana içeriğe atla

Bu Dünyada Yaşarken Boş Bir Mezarınız Olsun İstemez misiniz?

Kim istemez ki kendisine ait boş bir mezarının olmasını. Yüzü soğuk olsa da hepimizin hayalidir boş bir mezara sahip olmak. En azından nereye gömüleceğin bellidir. Ayrıca mezarın hazır olunca -olur ya- dostlar son görevimizi yapalım diye cenazeye katılmak isterlerse kimse defin işinde fazla beklemez.

Ne anlatıyorsun, kendinde misin? Biz öldükten sonra nereye gömüleceğimizin ne önemi var dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız elbet. O zaman size dünyada iken içinde bir ailenin kalabileceği büyüklükte boş mezarlarda yaşayanlar var desem, herhalde kim bu şanslılar deyip merak edersiniz. O zaman sizi fazla merakta bırakmayayım. Unutmayın ki bu anlatılmaz, yaşanır.

*Bir kamu veya amme görevi ifa ederler.
*Maaşlarını devletten alırlar. Maaşları asgari ücretlinin çok üstünde olup bir memurun maaşından fazladır.
*Gece gündüz part time çalışırlar. Diğer devlet memurları gibi 08.00-17.00 arası değil.
*Boş mezarları, iş yeri ile aynı bahçe içindedir. İşe gitmek için ayrıca vasıtaya ihtiyaçları yoktur. 8-10 adımlık bir yerdedir.
*İzinli oldukları zaman çoğu mezarda kalır, iş yerine gitmez. Çünkü izinlidir.
*Oturdukları boş mezar için ekseriyeti kira ödemez. Beleş otururlar yıllar yılı. Mezar kendisine tahsislidir. Bir hayırsever tarafından yaptırılıp teslim edilmiştir ya da satın alınmıştır veya iş yeri sakinleri tarafından yardım toplanarak yaptırılır. 
*Bu boş mezarlarda oturanların çoğunun kendisine ait evleri vardır ama oraya gidip oturmazlar. Kiraya verir, kirasını alır, gelirine gelir katarak kendisine katma değer üretirler.
*Boş mezarların bir kısmının araba garajı bile vardır. 
*İş yeri ve müştemilatı boş mezarda bir tadilat ve tamirat gerekirse iş yerinin müdavimlerine müracaat edilir veya belli periyotlarla sergi açılır. Çoğu "Ben bu boş mezarda yıllar yılı kalıyorum. Şu ihtiyacını da ben gidereyim deyip elini cebine atmaz. Çünkü cebinde akrep vardır veya öyle alıştırılmıştır.
*İş yeri tercihinde iş yerine ait boş mezarının olması tercih sebebidir. Boş mezarı yoksa kolay kolay tercih edilmez. Kazara tercih etmek zorunda kalan olursa ilk işi sakinlerle görüşerek boş mezar yapımına öncülük eder ve yaptırtır. Sonra güle güle oturur.
*Boş mezarın çevrili olduğu bahçe bir güzel ekilir, dikilir, hasılatı kaldırılır, iş yeri veya boş mezar sahibi tarafından afiyetle yenir. Fazlası satılır.

Hasılı emeklilik gerektirmeyen bir iş icra edilen vazife. Nimetlerini say say bitmez. Sakın ola ki kim bu tür çalışan talihliler, keşke biraz daha okuyup böyle bir göreve talip olsaydık demeyin. Zorlasanız da kimler olduğuna dair ağzımdan tek kelime alamazsınız. Zira ben aklımı yolda bulmadım. Ölümlü dünya. Yarın önlerine varmama durumum yok. Elim mahkum onlara.

Sadede gelirsek... Burada, boş mezarda kalanlara kızıyor veya onları kıskanıyor değilim. Ama gıpta etmiyor da değilim. Görevleri icabı boş mezarları iş yerlerine yakın olmalı. Ama bu deruhte ettikleri görevi meccanen yapmıyorlar. Karşılığında devletten maaşlarını alıyorlar. Niçin kira vermezler veya kira alınmaz bu durumda? Diğer devlet memurlarının suçu ne burada? Bence bu boş mezarları kullanmalarına karşılık kira vermeleri gerekir. Alınan kira, iş yeri veya boş mezarın ihtiyaçlarını gidermede kullanılmak üzere bekletilebilir.

Oturdukları boş mezara kira verenler vardır mutlaka. Sadece bu boş mezarlarda oturanlar için söylemiyorum. Diğer bazı amir ve memurlar da boş mezarlarda oturmakta. Ödenen kira, piyasa değerinden çok uzak ve sembolik olmamalı, makul bir fiyata oturulmalı. Çünkü buraları kim yaparsa yapsın, buralarda kim oturursa otursun, buralar amme malıdır. Karşılığı ve değeri verilmeden oturulmamalı. 

Günümüzde halen bu boş mezarlarda ücretini ödemeden oturanlar varsa burada hesap soracağımız kişiler, o yerlerden kira almayan sorumlu kişilerdir. Onlar, ilk baştan bu konuyu konuşup hatta karşılıklı  kontrat imzalamalıdırlar. Baştan konuşmaz, iş kurala bağlanmazsa herkes oturur böylesi boş mezarlarda. Kim istemez beleş boş mezarı. Ben de isterdim; oturur, üzümünü yer, bağını sormazdım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde