Ana içeriğe atla

Bayram mıydı yoksa Katliam mıydı?

Dokuz günlük Ramazan Bayramı tatilinde meydana gelen 230 trafik kazasında 106 insanımız öldü, 775 kişi de yaralandı. Bu demektir ki ortalama günde 26 kaza vuku bulmuş, 12'i can vermiş, 86'ı da yaralanmış. Sanki bayram değil de savaş ya da katliam yapmışız.

Her bayramda normalinden fazla meydana gelen bu trafik kazalarını, ölümleri ve yaralanmaları kanıksadık maalesef. Devlet ne tedbiri alırsa alsın her bayramda kazalar oluyor. Sanki bayramlarda kaza yapmak kaderimiz. Öyle zannediyorum kaza nedenlerinin çoğu da sürücü hatasından kaynaklanmaktadır. Bu sürücülerin kahir ekseriyeti de kendisine çok güvenen usta şofördür. Zaten kendisine çok güvenenler çok kaza yapıyor. Mübareler arabaya binince sanki tatile değil de ölüme gidercesine bastıkça basıyorlar. Sanki gidecekleri yere beş, on dakika sonra varsalar itibar kaybına uğrayacaklar. Allah hayırlarını versin.

Dokuz günlük tatilde kaybettiğimiz bu insanları trafik kazasında değil de bir terör saldırısı sonucunda kaybetsek Türkiye ayağa kalkar, duygularımız kabarız. Nedense trafik kazalarında ölen bunca insan gündem bile oluşturmuyor.

Ne yapacağız, ne edeceğiz? Tatillerde özellikle uzun bayram tatillerinde biz her sene bayramlık elbise yerine kefen giymeye devam mı edeceğiz? Yok mu bunun yolu? Ne tedbir alırsak alalım, inisiyatif yine sürücülerde olacaksa biz bu ölümlü kazaların önüne geçemeyiz. Çünkü arabasına ve şoförlüğe güvenen kimseler düzgün yolları gördüğü zaman akıllarına gaza basmaktan başka bir şey gelmiyor. Yazık gerçekten! Bizim bu hız tutkumuz böyle giderse daha nice canlara mezar olacak.

Bu kazaları önlemenin yolu, sürücülerin sorumlu davranmasıyla, trafik kurallarına uymasıyla mümkün olur. Sürücülerde bu sorumluluk yoksa çok faydası olur mu bilmiyorum ama hız sınırına riayet etmeyenlerin aracına el konabilir. Başka da aklıma bir şey gelmiyor. Ölümü göze alana ve ölüme koşana arabasını bağlamak işe yarar mı diyebilirsiniz? Tatil demek araba demek. Yaya kalacağını bilen için bir tedbir olabilir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde