Ana içeriğe atla

Yokluğa Terk Ettiklerimiz

Geçen yaz birlikte aynı okulda görev yaptığımız eski bir öğretmenim telefonla aradı. Kendisine ismiyle hitap edince "Numaramı silmemişsin" dedi. Niçin sileyim dedim. "Ne bileyim? Silmişsindir diye düşünmüştüm. “Evine yakın bir yerdeyim. Müsaitsen bir çay içelim" dedi. Kalkıp yanına vardım. Birlikte birkaç bardak çay içtik. Ne yapıyorsun, nerelerdesin, ne yiyip ne içersin dedim. “Malum KHK ile ihraç edilenlerdenim. Bir yıl boyunca iş aradım. Bu şehirde iş bulamadım. Eskişehir'de iş buldum. Eşim merkezde bir okulda görev yapıyor, bense günlük 150 km gidiyor, bir o kadar da geliyorum" dedi. Hakkında dava açıldı mı, durumun ne dedim. Mahkeme takipsizlik verdi ama MEB başlatmadı, dedi. Özel okulda aldığın ücret yeterli mi, geçinebiliyor musun dedim. Şükür! Zorlansam da geçiniyorum. Rızkı veren Allah dedi. Biraz daha lafladıktan sonra vedalaşıp ayrıldık.
*
Bugün haftalık sebze ihtiyacımı karşılamak için muhitime yakın bir başka semt pazarına gittim. İftar öncesi hızlı bir şekilde alışverişimi yapmak için sergilere göz atarken "Abi, selamün aleyküm. Nasılsın" diye ismimle seslendi. Başımı kaldırıp baktığımda KHK ile ihraç edilen eski bir okul müdürüydü bana seslenen. Üç yıldır görmemiştim kendisini. Ayaküstü lafladık biraz. Geri dönmedin mi soruma hayır cevabı aldım. Ne iş yapıyorsun dedim. Sanayide çalışıyorum dedi. Ne işi dedim. "İş güvenliği belgem vardı. Onun üzerine bir işte çalışıyorum. Er-rizku ale'llah, rızık Allah'tandır. Derdim haksızlık" dedi. Rızık, eyvallah dedim. Vedalaşıp ayrıldık.
*
İkisinin durumuna da üzüldüm. İlk anlattığım öğretmenle en son üyesi olduğu Eğitim Bir sendikasından istifa edip Aktif Sen sendikasına geçtiğini duyduğum zaman kendisini telefonla arayıp ne işin var o sendikada? Yanlış yapmışsın demiştim. Tabii ne fayda? İkinci anlattığım okul müdürüyle okullarımız yakın olması hasebiyle zaman zaman toplu ulaşım araçlarında karşılaşır, laflardık. O da Aktif Sen üyesiydi. Bazı zamanlarda söz döner dolaşır Paralel yapıya gelirdi. Yapıyı savunurdu. Ben de kendisine savunduğunun yanlış olduğunu söylerdim.

15 Temmuz'dan sonra aynı durumda olan birçok kişi gibi bu ikisi de görevden el çektirildi. Tüm uyarılara rağmen sinsi yapı ile bağlarını koparmamalarından dolayı çok masum sayılmazlar. Elbette bir bedel ödemeleri gerekiyordu. Ama bu bedel görevden atılma ve ekmeğiyle oynamak olmamalıydı. Çünkü ekmeğiyle oynamak ve bunu uzatmak maalesef kişileri terbiye etmez. Hazırında devlete düşman eder ve bunların çocukları da devlete karşı düşman yetişecekler diye düşünüyorum.

Burada yapı ile zamanında bağını koparmayanları savunacak değilim. Güvenliğini emniyete almak için devlet elbette tedbirini alacak ve bunlara karşı bir rezerv koyacaktır. Ama bunun cezası kapı dışarı etmek olmamalıydı. Pekala bu tip kişileri pasif göreve atayarak ekmeğini kesmeden gözetim altında tutabilirdi. Bunlara stratejik öneme sahip ve güvenliği tehlikeye atacak yerlerde görev verilmeyebilirdi. Çünkü görevden alınan bu kişiler içimizde yaşamaya devam ediyorlar. Bunları kamudan atmakla iş bitmiyor. Bizim bu durumumuz evimizin pisliğini kapı önüne atmaya benzer. Kapının önünü temizlemez isek dışarıdaki pislik her halükarda evin içine geri gelecektir.

Hasılı darbenin içinde aktif olarak görev almamış kişilerle ilgili devletin farklı bir adım atmasında fayda var. Bu adım toplumsal barışa katkı sağlayacaktır. Çünkü bu ülkenin buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde