Ana içeriğe atla

Whatsapp Müdürü Olmak İstemez miydiniz?

—Kardeş! Gel seni okul müdürü yapalım, istemez misin?
—İsterim istemeye fakat müdürlük yapmak hele okul müdürlüğü zor iş. Her şeyden önce sorumluluk ister. Öğrenci, veli ve öğretmenin sorumluluğu var. Ben yapamam.
—Niye yapamayacaksın ki?
—Koca bir eğitim ordusu bana emanet edilecek. Ben bu emaneti üstlenemem. Başkası yapsın.
—Yapıyor birileri zaten. Kimi tam hakkını veriyor kimi ise altında eziliyor. Daha doğrusu okullar, bazılarının elinde murdar oluyor. Okullar onu taşıyor. Bence sende bu sorumluluk duygusu varken evelallah yaparsın.
—Olmaz dedim, yapamam.
—Hayret bir şey! Whatsapp müdürlüğü de mi yapamazsın?
—O nasıl bir şey?
—Okulu whatsapp aracılığıyla yönetirsin tıpkı Trump'ın Twitter'dan ülkesini ve diğer ülkeleri yönettiği gibi.
—Haydi oldum. Mesela?
—Oturursun koltuğa. Ne diyeceğini öğretmenlerine whatsapp aracılığıyla duyurur, emirler yağdırırsın. Bunun için okulda bulunup koltuğu işgal etmene bile gerek yok. Bu yol ile evinde, çarşı-pazarda ve toplantı vs gibi yerlerde de okulu yönetebilirsin. Yapacağın tek şey telefonu elinden düşürmeyeceksin. Gözün hep whatsappta olacak. Kim ne yazmış göz atacaksın. Hangi öğretmen senin istemediğin, hoşlanmadığın bir paylaşım yaparsa kah soru işareti kah emojiler vasıtasıyla ona haddini bildireceksin. Çünkü whatsapp yönetimi öyle basite alınacak bir şey değil. İpin ucunu bir kaçırırsan öğretmen milleti değil mi, her şeyi paylaşmaya kalkar. Baktın ki soru işareti ve emojilerle mesajını almadı mı, çağıracaksın odana, bir güzel fırça kayacaksın. Bu yaptığın ayağını denk al mesajıdır. Böyle yaparak kızım sana söylüyor, gelinim sen dinle mesajı vereceksin. Diğerleri de eşek değildir, herhalde anlayacaktır. 
—Tepki çekmez mi böyle davranmak?
—Tepki çeker çekmeye. Bunun da tedbirini alacaksın?
—Nasıl?
—Tepki gösterdiğin, tepkisini öğretmenler odasında dile getirmeye kalkar. Tepkisini ağzına tıkayacaksın.
—Nasıl yapacağım bunu? Yanında değilim. Nasıl işiteceğim.
—Kuşlar vasıtasıyla yapacaksın bunu. Laf getirip götürmeyi meslek edinmiş birkaç öğretmen ile iyi geçin. Onları öğretmenlerin arasına serpiştir. Duyduklarını sana getirsin. Sen de aleyhinde konuşanı odana çağırarak yine haşlarsın. Hiçbir şey yapamazsan böyleleriyle selamı sabahı keser, tavır alırsın, onlarla konuşmayı kesersin. Hem böylece çeneni de yormamış olursun. İnsanlar yerin kulağı var diye öğretmenler odasında dut yemiş bülbüle döner.
—Hani whatsapp müdürlüğü yapacaktım? Biraz uzaklaşmadık mı?
—Bazen böyle istisnai durumlar olabilir. Madem sevdin whatsapp müdürlüğünü. O zaman devam edelim. Bu tavır aldığın, varlığından haz almadığın öğretmenlerden biri, çocuğun gibi koruduğun whatsabı kendi emeline alet etmeye kalkarsa gün senindir artık.
—Yani?
—Kazara bu öğretmenin tayini çıkar,  öğretmenlerle vedalaşmak için gruptan bir mesaj yazarsa diğer meslektaşlarının cevap yazmasına fırsat vermeden hemen onu gruptan çıkar ve "Özel durumları özeline yazınız" diyerek son noktayı koy.
—Sevdim bu müdürlüğü. Bul bana böyle bir müdürlük. Taş atıp elim mi yorulacak sanki?
—Hah şöyle! Yola gel. Bakalım inşallah!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde