Ana içeriğe atla

Sapıklık Sakın Beynimizde Olmasın!

Bir ara tekfircilik yaygındı bu toplumda. En ufak dini bir söylemde ve bir uygulamada insanlara kafir oldun denirdi. Şimdilerde bu tekfircilik biraz sümen altı edildi. İyi ki edildi. Bunun yerine sapık denmeye başlandı. 

Sapık derken cinsi sapıktan bahsetmiyorum. Dini veya herhangi bir konuda genel kabul görmemiş aykırı bir görüş ortaya konduğu zaman bu görüşün sahibine deniyor. Genelde dini konularda insanlara sapık demek daha yaygın. 

İsterseniz önce sapık ne demekmiş, bu kelimeye TDK'dan bir bakalım: "Tavır ve davranışları doğanın gösterdiği yoldan veya geleneklerden, törelerden ayrılan (kimse), gayritabii, anormal." İkinci anlamı da "delice davranışları olan, meczup" demekmiş.

Bu tanıma göre aykırı fikir veya görüş öne süren bir kimse gelenek ve töreden ayrıldığına göre toplum nazarında, en azından bir kesim nezdinde sapık oluyor. Bu tanımı baz alırsak bu tip kişilere sapık denmesi doğru -gibi- görünüyor. Çünkü tanıma uygun. Fakat bu kişilere farklı görüşlerinden dolayı sapık demeyi ben uygun bulmuyorum. Zira her gelenek ve töre her zaman bir doğruda birleşmez. Nitekim Kur'an, atalarının yolunu takip ettiğini söyleyen kişileri "Ya atalarınız hiçbir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kişiler idiyseler" diyerek körü körüne bağlılığı eleştirmektedir. Burada Kur'an, bu uyarıyı müşrikler için yapıyor denebilir. Eyvallah öyledir. Ama bizi de bağladığını düşünüyorum. Ki her örf, adet ve geleneklerimiz çoğu zaman bizi doğru yola götürmüyor.

Teknoloji ile birlikte insanın yaşam tarzı ve olaylara bakışı da değişmekte, dün ihtiyaç olmayan bazı şeyler bugün ihtiyaç haline gelebilmektedir. Bu, kaçınılmazdır. Bu değişimin önünde kimse duramadığı gibi örf ve adetler de duramaz. Haliyle bir konuda dünden farklı bir şekilde düşünmek de mümkündür. Her anımız, dünü tekrarlamaktan ibaret olacaksa bu, kendi kendimizi tekrarlamak, geçmişi taklit etmek demek olur ki medeniyete dair yeni bir sözümüz olmaz. Medeniyet iddiamız devam etmez. Bu yüzden teknolojide olduğu gibi dini hayata dair özden sapmadan yeni bir şeyler söylemek gerekiyor. Söylenen yeni şeyler makul olduğu gibi kabulü mümkün de olmayabilir. Bu fikir ve görüşlerin kabul görüp görmediğini kamuoyu belirler. Görüş isabetli değilse taraftar bulamaz, bir müddet sonra unutulur gider. Durum bu iken toplumda kimse yekdiğerine baskı ve şiddet uygulamadan görüşlerini rahatça serdedebilmelidir. Bir fikir, halk arasında veya uzmanları nezdinde tartışılabilmelidir. Bu tür yansız tartışmalardan hakikat güneşi ortaya çıkar. Şayet böyle yapılmaz, görüş sahibi kınanır ve sapık ilan edilirse basiret bağlanması ortaya çıkar, ön yargı hakim olur. Kısır çekişme alır, başını gider. Görüş sahibi savunmada kalır. Ya sürekli savunmada kalır ya da bir müddet sonra saldırıya geçer. Bu durum toplumu böler, sağlıklı bir toplum ortaya çıkarmaz. Toplum da gelişmez. 

Hülasa aykırı görüşe verilecek en güzel cevap reddiyedir. Belden aşağı vurmak, hele sapık ilan etmek değildir. Unutmayalım ki her aykırı görüş sapıklık değildir. Her farklı görüşü sapıklık olarak görmek sağlıklı bir psikoloji değildir. Sırtını geleneğe dayayarak her aykırı görüş sahibini sapık ilan etmek ve bu kişiyi kişilerin önüne atmak olayı kişiselleştirmedir, enaniyet kokar, menfaat kokar. Çapımızı ortaya koyar. Bu, kendi fikrine güvenmeme anlamına gelir. Unutmayalım ki toplumun benimsemediği her görüş sapık olmayabilir. Sakın, herkesi sapık ilan edenin sapıklık kendi beyninde olmasın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde