Ana içeriğe atla

Devlet Ricali Sakal Koymamı İstiyor *


Habertürk TV'de Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar'ın yeni askerlik yasasıyla ilgili açıklamalarına biraz kulak misafiri oldum. Üzerinde derinlemesine çalışılmış bir yasa. Bu yasa Meclis'ten geçerse çok isabetli bir yasa olur. Bu yasa, askerlik çağı gelmiş fakat nasıl askerlik yapacağı belli olmadığı için önünü göremeyen gençlerimizi ve ebeveynlerini rahatlatacak, aynı zamanda profesyonel askerliğin temellerini oluşturmaya çalışan devletin  de elini rahatlatacaktır. Çünkü her yıl askerlik çağı gelmiş gençlerimizi ihtiyaç fazlası olduğundan dolayı devlet askere alamıyor, bekaya durumundaki insanımızın sayısı her geçen yıl artmaktadır.

Yeni askerlik yasasında hemen hemen her kesim düşünülmüş, herkese hitap ediyor. Bu yasa ile bedellilik, yaşa bağlı kalınmaksızın sürekli hale getiriliyor. Askerlik 6 aya indiriliyor. 6 aydan sonra askerlik yapmak isteyen kişiye asgari ücretten aşağı olmayacak şekilde maaş bağlanmasının yolu açılıyor. İlave askerlik yapanlara profesyonel askerliğe geçişte öncelik ve avantaj sağlanıyor. 

Detayına girmeyeceğim bu yasa, hemen hemen her kesimi memnun edecektir, devleti de güçlendirecektir. Bedelliden gelecek para ile askeriye, bütçeye yük olmadan kendi yağı ile kavrulabilecektir. Siyasiler belli zamanlarda bedelli askerliğe vize vermek için yeni yasa çıkarmak zorunda kalmayacaktır. 

Çıkarılacak bu yasadan taviz vermeden ülke, sürekli faydalanma yoluna gitmelidir. Yasa yürürlüğe girdiği zaman aksayan yönler ortaya çıkarsa Meclis, eksik yönleri  geciktirmeden ek maddelerle yasayı işler hale getirmelidir.

İçeriğini ve Meclis'ten ne şekilde çıkacağını tam bilemediğim bu yasa teklifinde olmasını istediğim hususlara değinmek isterim. 
*Bedelli için belirlenen fiyat aşağıya çekilmemelidir, fiyat yüksek tutulmalıdır. Belirlenen fiyat her yıl enflasyon oranında güncellenmelidir. 
*İhtiyaç fazlası kişilerin askerliğini bedelli yapması teşvik edilmelidir. Ödemede kolaylık sağlanmalıdır. En azından dört taksit imkanı getirilmelidir. Bedelli parasını defaten ve peşin yatırmak isteyenlere yüzde 10 indirim uygulanmalıdır. Bedelliler için düşünülen bir aylık askerlik düşünülmemelidir. Çünkü bu, bütçeye ayrı bir yük getirecektir. Parayı yatıran askerlik yapmış sayılmalıdır.
*6 aydan sonra bir altı ay daha askerlik yapmak isteyen askerlere ilk altı aydan sonra verilecek olan asgari ücret maaşı, ilk altı aydan itibaren verilecek şekilde planlanmalıdır. Çünkü askerlik yapan kişi evli olabilir. Geride bıraktığı eşi bu maaşa ihtiyaç duyabilir. Askerimiz evli olmasa da askerlik yaparken babasının eline bakmak durumunda kalmamalıdır.
*Askerlik yapma seçenekleri arasına şunu da eklemek lazım: Bazı meslek erbabı vardır ki askere gittiği zaman kurum ve kuruluşlar, yerine bir başkasını geçici olarak çalıştırma yoluna gidiyor. Bu geçici çalışanlar her zaman aslın yerini tutmuyor. Üstelik devlet bu kişilere ücret ödemektedir. Böyle yapılacağına bu tip meslek erbabının, görev yerinde askerliğini yapmasının önü açılmalıdır. Askerlik boyunca görev yaptığı yerde geçimini sağlayacak şekilde asgari ücret almalıdır. Maaşının geri kalan kısmı askeriyede kullanılmak üzere bütçeye gelir irat edilmelidir. (Bu yöntem özellikle öğretmenler için düşünülmelidir. Aynı zamanda öğrenci birden fazla öğretmende okuma yoluna gitmemiş olacaktır.)

Not: Sayın Bakan Hulusi Akar, yeni askerlik teklifiyle ilgili modeli açıklarken dünyada uygulanmakta olan askerlik modellerini incelediklerini ve kendi ülkemize uygun bir model haline getirdiklerini söyleyince kendime pay çıkardım doğrusu. Ben demiştim demeyi sevmiyorum ama hoşuma gitti. Çünkü Sayın Akar'ın üzerinde çalıştık, dünya modellerini inceledik ve teklif haline getirdik dediklerinin çoğuna acizane bir yıl öncesinde gazetemizde üç ayrı yazı yazarak (Sakalım yok ki dinlensin) değinmiştim:
http://m.anadoludabugun.com.tr/mobil/yazi/bedelli-askerlik-nicin-sehitlerimize-saygisizlik-olsun-3321

*29/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde