Ana içeriğe atla

İptal Edilen İstanbul Seçimleri


Kaç ramazandır sayısını unuttum, seçim yapıyoruz. Maalesef ramazan ayının manevi ikliminde biz seçim çalışması yaptık. Bu sefer ramazandan önce seçimi 31 Mart'ta yaptık. Fakat İstanbul seçim sonuçlarına yapılan itiraz YSK tarafından 06 Mayıs'ta karara bağlanarak dörde karşı yedi oyla yenilenmek üzere iptal edildi. Seçimler 23 Haziran'da yenilenecek.

Seçim sadece İstanbul merkezinde büyükşehir başkanıyla sınırlı yapılacak olmasına rağmen konu İstanbul olunca tüm Türkiye bu seçimlere odaklandı. Kur'an ayı ramazan içerisinde seçim, orucun ve Kur'an'ın önüne geçti.

YSK'nın verdiği iptal kararı her konuda olduğu gibi toplumu yine ikiye böldü. Bir kesim karara karşı çıkarken diğer kesim kararın yerinde olduğunu savunmaktadır. Gözlemlerime göre iptal kararı toplum vicdanını kanatmıştır. Toplum şu sorulara cevap aramaktadır:
1.Seçim sandık kurulunda görev yapan başkan ve memur üye, kamu görevlisi olmadığı için seçim iptal ediliyorsa niçin bu iptal sadece büyükşehir belediye başkanıyla sınırlı kalmıştır? Aynı zarfa konan ilçe belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri ve muhtarlar niçin iptal edilmemiştir? Madem iptal çıktı, İstanbul'un tüm seçimleri iptal edilmeliydi. Hasılı bu iptal kararından halkın ekseriyeti ikna olmamıştır.
2.İptal kararı ile YSK tartışılır hale gelmiştir. Çünkü YSK, verdiği iptal kararıyla önceki içtihatlarıyla çelişmiştir.
3.Kamuoyunda YSK'ya baskı yapıldığına dair bir kanaat vardır.

Kanaatime göre İstanbul seçimleri iptal edilirken İstanbul seçimleri tümüyle iptal edilip yeniden seçim yapılmasıydı. İptal gerekçesi belirtilirken seçim kanununa göre "Sandık kurulları usule uygun kurulmamıştır" gerekçesi yerine iptal edilen oylar yeniden sayılırken bir adayın lehine oy farkının 28 binden 13 bine düşmesi manidardır, sayılan bu oylar tüm oyların yüzde onunu teşkil etmektedir. Tüm oylar yeniden sayıldığı takdirde oy farkının kapanacağı görülmektedir, şeklinde bir gerekçe ile seçimleri iptal etse daha iyi olabilirdi. Halk bu gerekçeyi daha makul bulabilirdi. Fakat seçim kurulları, bu gerekçe için belge istedi. Halbuki hırsızlığın belgesi olur mu? YSK seçimi yenileme yerine 31 Mart'taki sandıkların yeniden sayılması kararını da verebilirdi. 

Burada değinmem gereken bir başka husus sandık kurullarının teşkilinde başkan ya da memur üyenin kamu görevlisi olmaması. Tamam burada kanuna aykırı hareket edilmiş ama burada suç YSK ve YSK'ya bağlı ilçe seçim kurullarınındır. Bu suç tüm İstanbul'un üzerine yıkılmamalıydı. Seçimin iptalinde kamu görevlisi olmama gerekçesi aynı zamanda kamu görevlisi olmayan sandık kurullarını töhmet altında bırakmıştır. Elbette kamu görevlisi olmayanlar içerisinde görevini layıkıyla yapanlar olabileceği gibi kamu görevlisi olduğu halde işini ve görevini savsaklayan kamu görevlileri de olabilir. Burada bizim düşünmemiz gereken nerede, hangi görevi yaparsa yapsın dürüst insan yetiştiremeyişimiz. Seçim iptalinden ziyade bunun üzerinde dursak iyi olacak.

Cümlemi bitirirken iptal  gerekçesi, yeniden sayılan oylardaki değişkenliğin çok fazla olması dense en azından ben ikna olurdum.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde