Orta birinci sınıf öğrencisi iken günlük gazete takip
etmeye Milli gazete ile gözlerimi açtım. Köşe yazılarını bir nefeste okur,
ufkum açılırdı. Çoğu zaman yayın yasağı konduğu için Milli Gazete bayilere
gelmezdi. Bunun yerine gazete okuma ihtiyacımı Yeni Devir gazetesi ile
gidermeye çalışırdım. Yeni Devir seviyemin üzerinde edebi bir gazeteydi. Yine
de alır, okur, anlamaya çalışırdım. Sonraları Zaman gazetesi çıktı. Onu takip
etmeye başladım. Bir müddet sonra Zaman gazetesinden de hevesimi aldım. 90’lı yıllardan
sonra yayın hayatına başlayan Yeni Şafak gazetesini okumaya başladım. Kısa
zamanda gazetenin gediklisi oldum. Zaman zaman abone de oldum.
Yeni Şafak, kartel medyasının karşısında benim gözüm
kulağımdı. Fazla bir tirajı yoktu, sayfa sayısı fazla değildi ama tam bana
hitap ediyordu. Köşe yazılarını bir çırpıda okurdum. Yayın politikasına aykırı
yazılarından dolayı gazetesi ile ilişiği kesilen, gazetesinden kovulan her
düşüncedeki yazarın yazısını rahatça yazabildiği bir gazete idi Yeni Şafak. Kimler
yoktu ki köşe yazısı yazanlar arasında. Bugünden geriye bakıyorum kimler gelip
geçmiş. Bir kısmına burada yer vermek istiyorum: İsmet Özel, Mustafa İslamoğlu,
Kürşat Bumin, Koray Düzgören, Nazlı Ilıcak, Ahmet Taşgetiren, Fehmi Koru,
Dücane Cündioğlu, Cengiz Çandar, Mehmet Barlas, Hakan Albayrak, Hüseyin Hatemi,
Atilla Yayla, Aydın Ünal gibi. Gördüğünüz gibi Yeni Şafak fikir, düşünce ve
siyasi duruş bakımından farklı iklimlerden beslenen insanlara kucak açmış. Kimi
gözlerini bu gazetede açmış kimi de gazetesi tarafından akredite edilince
soluğu burada almış. Kendisine kucak açılan herkesin düşüncesini okurlarına
aktarmasında bu gazete aracılık etmiş. “Fırtınalı günlerde sığınılacak bir
liman olduk” diyor gazete bu duruma.
Çıktığı andan itibaren uzun yıllar hoşgörünün en güzel
örneklerini vererek kendi çizgisini değiştirmeden bir kesimin sesi olmuş fakat
her kesimin insanına kucak açmış bu gazete bugün nerede? Gördüğüm kadarıyla
köşe yazarları yönünden gazete, farklı sesleri bir arada barındırma ve
“fırtınalı günlerde sığınılacak liman olma” özelliğinden uzak görünüyor bugün.
Bırakın farklı sesi, kendisiyle aynı düşünce yapısına sahip yazar ve çizerler
kendi hür düşüncesini yazamaz oldu artık. Hangi yazar gazetenin yayın
politikası ile ayrışmaya başlayınca ilk önce yazarın yazısı yayımlanmıyor,
ardından yazarla yollar ayrılıyor.
Gazeteciyi kapı dışarı etmenin en kolay ve kibar yolu,
yazısını köşesinde yayımlamamaktır. Bu, “Bu düşünce yapın ile burada
yazamazsın” demektir. Gazetenin yayın politikasına uymayan bir yazısından
dolayı gazeteden ayrılanlar kervanına en son Kemal Öztürk katıldı. Üzüldüm
doğrusu. Kemal Öztürk ve benzer niceleri düşünce olarak Yeni Şafak gazetesinin
yayın politikasına uygun insanlar. Maalesef bazı konulara özellikle siyasi
konulara biraz eleştirel yaklaşılınca genel düşüncene bakılmadan kapı dışarı
ediliveriyorsun. Yetişmiş değerlerimizi bu şekilde harcamamak gerekirdi diye
düşünüyorum.
Bugünden düne bakıyorum da dün, her sese kucağını açan,
hoşgörünün en güzel örneklerini veren biz maalesef bugün bırakın farklı sesi,
içimizde bizim gibi düşünen insanların bazı konularda farklı düşünmelerine bile
tahammül edemez olmuşuz. Yazık gerçekten. Böyle olmamalıydık. Niçin bu noktaya
geldik? Öyle zannediyorum, bir şeyleri iyi ve düzgün bir şekilde yapmıyoruz. Bu
durumumuzdan kendimiz de memnun değiliz ama bunun yazı konusu edilmesine ve
eleştirilmesine rıza göstermiyoruz. Yazımın başlığını “Hoşgörünün Son Demlerini
mi Yaşıyoruz?” koymuştum. Sanırım çok iyimser bir başlık olmuş. Maalesef
“hoşgörünün son demi” de kalmamış. Ne siyaseten ne fikir bazında farklı
düşünceye tahammülümüz kalmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder