12 Mayıs 2019 Pazar

Hoşgörünün Son Demlerini mi Yaşıyoruz?

Orta birinci sınıf öğrencisi iken günlük gazete takip etmeye Milli gazete ile gözlerimi açtım. Köşe yazılarını bir nefeste okur, ufkum açılırdı. Çoğu zaman yayın yasağı konduğu için Milli Gazete bayilere gelmezdi. Bunun yerine gazete okuma ihtiyacımı Yeni Devir gazetesi ile gidermeye çalışırdım. Yeni Devir seviyemin üzerinde edebi bir gazeteydi. Yine de alır, okur, anlamaya çalışırdım. Sonraları Zaman gazetesi çıktı. Onu takip etmeye başladım. Bir müddet sonra Zaman gazetesinden de hevesimi aldım. 90’lı yıllardan sonra yayın hayatına başlayan Yeni Şafak gazetesini okumaya başladım. Kısa zamanda gazetenin gediklisi oldum. Zaman zaman abone de oldum.

Yeni Şafak, kartel medyasının karşısında benim gözüm kulağımdı. Fazla bir tirajı yoktu, sayfa sayısı fazla değildi ama tam bana hitap ediyordu. Köşe yazılarını bir çırpıda okurdum. Yayın politikasına aykırı yazılarından dolayı gazetesi ile ilişiği kesilen, gazetesinden kovulan her düşüncedeki yazarın yazısını rahatça yazabildiği bir gazete idi Yeni Şafak. Kimler yoktu ki köşe yazısı yazanlar arasında. Bugünden geriye bakıyorum kimler gelip geçmiş. Bir kısmına burada yer vermek istiyorum: İsmet Özel, Mustafa İslamoğlu, Kürşat Bumin, Koray Düzgören, Nazlı Ilıcak, Ahmet Taşgetiren, Fehmi Koru, Dücane Cündioğlu, Cengiz Çandar, Mehmet Barlas, Hakan Albayrak, Hüseyin Hatemi, Atilla Yayla, Aydın Ünal gibi. Gördüğünüz gibi Yeni Şafak fikir, düşünce ve siyasi duruş bakımından farklı iklimlerden beslenen insanlara kucak açmış. Kimi gözlerini bu gazetede açmış kimi de gazetesi tarafından akredite edilince soluğu burada almış. Kendisine kucak açılan herkesin düşüncesini okurlarına aktarmasında bu gazete aracılık etmiş. “Fırtınalı günlerde sığınılacak bir liman olduk” diyor gazete bu duruma.

Çıktığı andan itibaren uzun yıllar hoşgörünün en güzel örneklerini vererek kendi çizgisini değiştirmeden bir kesimin sesi olmuş fakat her kesimin insanına kucak açmış bu gazete bugün nerede? Gördüğüm kadarıyla köşe yazarları yönünden gazete, farklı sesleri bir arada barındırma ve “fırtınalı günlerde sığınılacak liman olma” özelliğinden uzak görünüyor bugün. Bırakın farklı sesi, kendisiyle aynı düşünce yapısına sahip yazar ve çizerler kendi hür düşüncesini yazamaz oldu artık. Hangi yazar gazetenin yayın politikası ile ayrışmaya başlayınca ilk önce yazarın yazısı yayımlanmıyor, ardından yazarla yollar ayrılıyor.

Gazeteciyi kapı dışarı etmenin en kolay ve kibar yolu, yazısını köşesinde yayımlamamaktır. Bu, “Bu düşünce yapın ile burada yazamazsın” demektir. Gazetenin yayın politikasına uymayan bir yazısından dolayı gazeteden ayrılanlar kervanına en son Kemal Öztürk katıldı. Üzüldüm doğrusu. Kemal Öztürk ve benzer niceleri düşünce olarak Yeni Şafak gazetesinin yayın politikasına uygun insanlar. Maalesef bazı konulara özellikle siyasi konulara biraz eleştirel yaklaşılınca genel düşüncene bakılmadan kapı dışarı ediliveriyorsun. Yetişmiş değerlerimizi bu şekilde harcamamak gerekirdi diye düşünüyorum.

Bugünden düne bakıyorum da dün, her sese kucağını açan, hoşgörünün en güzel örneklerini veren biz maalesef bugün bırakın farklı sesi, içimizde bizim gibi düşünen insanların bazı konularda farklı düşünmelerine bile tahammül edemez olmuşuz. Yazık gerçekten. Böyle olmamalıydık. Niçin bu noktaya geldik? Öyle zannediyorum, bir şeyleri iyi ve düzgün bir şekilde yapmıyoruz. Bu durumumuzdan kendimiz de memnun değiliz ama bunun yazı konusu edilmesine ve eleştirilmesine rıza göstermiyoruz. Yazımın başlığını “Hoşgörünün Son Demlerini mi Yaşıyoruz?” koymuştum. Sanırım çok iyimser bir başlık olmuş. Maalesef “hoşgörünün son demi” de kalmamış. Ne siyaseten ne fikir bazında farklı düşünceye tahammülümüz kalmış. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder