Ana içeriğe atla

Onlar Şimdi Asker!

Bundan 28 yıl önce aynı batında dünyaya geldiler. Aynı ev ve aynı ortamları soludular. Beraber oynayıp koştular. Dağın yamacından beraber yuvarlandılar. Birer hafta ara ile düşerek biri sağ, diğeri sol kaşını yaraladı. Yine bir hafta ara ile hastalanıp hastanede tedavi gördüler. Aynı günde sünnet oldular.

6 yaşına geldiklerinde okullu oldular. Anasınıf, ilkokul ve ortaokulu aynı okul, aynı sınıfta okudular. 

Lise ve üniversitede yolları ayrıldı. Ayrı liseleri okudular. Farklı üniversitenin aynı bölümlerini bitirdiler.

Göreve başlayıp aynı işi yapıyorlar. Düğün paralarını biriktirdiler. (Babalarına verecek değiller ya...)

Mürüvvetlerini görme zamanı gelince "Düğünümüz ayrı olsun" dedi biri. Öbürü tamam dedi. 40 gün arayla düğünleri yapıldı. 

Bu düğünü ayrı zamanda yapma âdeti de nereden çıktı? Halbuki ne de alışmıştık her şeylerini anca beraber kanca beraber yapmaya. Toptan olunca hem tatlı telaşe bir çırpıda halledilebiliyor hem de daha hesaplı oluyordu. Hesap ve maliyeti hele toptan olmayı yabana atmayın.  Küçüklüklerinde ağabeyleriyle birlikte  sünnetlerini yaptırmış, üçünün sünnetini tek yemek vermek suretiyle tek masraf ve tek telaşta halletmiştik. Hatta sünnetçi, sünneti eski parayla 2,5 milyona yaptığını söylemişti. Kendisine toptan olunca kaça yaparsın dediğimde 2 milyondan yaparım demişti. Böylece üçünü bir arada sünnet yaptırarak aynı zamanda 1,5 milyon tasarruf edebilmiştik. Hasılı babanın hesap ve kitap yaparak  iki düğünü bir arada yaparız hayali böylece suya düştü. Halbuki düğün pilâvından tasarruf etme idi babanın tüm düşüncesi. Neyse olan oldu artık. Senin hesap tutmamış demeyin. Evet tutmadı ama olan bana değil kendilerine oldu. Benim param cebimde kaldı. Pamuk ellerini ceplerine atarak düğün yemeklerinin parasını da kendileri verdiler. 

Farklı günde düğün yapma, birinin babaya açtığı ilk isyan bayrağıydı. Öbürü üniversite yıllarında kullanmıştı bu hakkını. Gençlik böyle bir şey olsa gerek. Ne ana dinler ne  de baba. Hele bir de işin içerisinde gönül olunca ferman dinler mi?

Hâlâ isyanları devam ediyor mu derseniz... Nerede? Evlilik sonrası daha bir uysal oldular. 

Şimdi ne mi yapıyorlar? Ayrı düğün yapmak suretiyle ayrılan yolları tekrar kesişti. Ne de olsa göbekleri beraber kesildi. Bu gece askere gidiyorlar. Onlar şimdi asker. Yine anca beraber kanca beraber askere gidiyorlar. Aynı gün gidip aynı gün gelecekler inşallah! 

Hayırlı tezkereler! Güle güle gidip güle güle gelin inşallah!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde