Ana içeriğe atla

Çocukların Veballeri Boynunuza! ***


Hayatta istediğim şeylerin başında devlet ve millet bütünleşmesi gelir. İsterim ki devlet milletin, millet de devletin hassasiyetlerini dikkate alsın. Bu istediğim, bazı zamanlar dikkate alınsa da çoğu zaman devlet ve devleti bizim adımıza yönetenler maalesef dikkate almıyor. 

Neden mi bahsediyorum. Malumunuz 01 Haziran'da(bugün) LGS adını verdiğimiz sınavlar yapılıyor. 8.sınıfta okuyan çocuklarımız iyi bir lisede eğitim almak için ter dökecekler. 02 Haziran Pazar günü ise 5.6.7.8.9.10.ve 11.sınıfta okuyan çocuklarımız ise bursluluk sınavına girecekler.

Burada sınavdan ziyade sınavın zamanına dikkat çekmek istiyorum. Bir defa sınav yapılmaması gereken bir zaman diliminde bu merkezi sınavları yapıyoruz. Ne var tarihte demeyin. Bildiğiniz gibi sınav yapacağımız bu tarihler ramazan bayramı tatiliyle birleştirildi. Pazarın ertesi ramazan bayramının arifesi… Güya 9 gün tatilden bahsediyoruz. Küçücük dimağlar ve gençliğinin baharındaki çocuklarımız bu tatil havasında sınav olacaklar. Haydi bayram öncesi bu sınava eh diyelim. Mübarekler! Sınav yapılacak bu tarihler oruç günlerimiz. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik mübarek günlerin. Büyüklerin çoğunu bilmiyorum ama bu küçüklerin çoğu oruçlarını tutuyorlar. Günler öncesinden orucumu tutmasam olur mu acaba endişesini taşımaya başladılar. Bu sınav tarihini belirleyenler için fetva hazır. Hepsi başımıza müftü kesiliyor. Tutmayıversinler efendim diyorlar. Gerekirse Diyanet'ten "Çocuklarımız oruç tutmayıp kaza etsinler" şeklinde görüş de alıyorlar. Kim ne fetva verirse versin bazı çocuklarımız orucunu tutacak, bazısı da "Benim için hayat-memat meselesi deyip orucunu yiyecek. Sınavdan dolayı oruç tutamayanların vebali, bu tarihte sınav koyanların boyunlarına... Konyalı tabiriyle bobalı boynuna!

Kimse orucunu tutmasa bile belki bir çocuk veya genç oruç tutmak isteyebilir diye niçin bir hassasiyet gösterilmez, niçin sınav takvimi belirlenirken oruç ibadeti hesaba katılmaz? Haydi diyelim ki laiklik hassasiyetinin ön planda olduğu 15-20 yıl öncesinde sınav takvimini oruca göre ayarlamak, başbakanlıkta iftar vermek laikliğe aykırı kabul edilir, bir bardak suda fırtına koparılırdı. Ya şimdi? Başımızda dini hassasiyeti olan bir yönetim var. Değişen bir şey var mı? Maalesef değişen bir şey yok. Üstelik şimdi laikliğe aykırı diye ortamı geren de kalmadı. Merak ediyorum haziran ayının ilk haftasında sınav yapmak farz mı, vacip mi, sünnet mi? Bu sınavlar bayram sonrası uygun bir tarihte yapılamaz mıydı? Demek ki böyle bir dertleri yok. Çünkü derdi olan, dert edinen düşünür.

Hassasiyet göstermediklerimiz sadece sınav tarihiyle sınırlı değil. Süper Lig maçlarının saatlerinde de oruç, iftar ve bayram gözetilmiyor. Ben böyle diyorum ama devlet erkânının haklarını yemeyelim. Zira tamamen duyarsız değiller. 2008 yılında Sivasspor'da top koşturan Balili isimli futbolcu, pazar günü oynanacak Sivasspor-Ankaraspor maç gününün dini bayramları olan Kipur gününe denk gelmesi sebebiyle  durumunu kulübüne bildirmiş, kulübünün de federasyona yaptığı müracaat, yetkililer tarafından olumlu karşılanmış ve maç, bir gün öncesine alınmıştı. Balili, bu hassasiyetinden dolayı federasyonumuza teşekkür etmişti. Gördüğünüz gibi bizde de bir hassasiyet var ama yabancı futbolcunun bayramına.  Yabancı bir futbolcunun hassasiyetine duyarlılık gösteren bizim insanımız, nedense aynı hassasiyeti kendi insanının orucuna göstermemektedir.

Siz benim bu meseleyi abarttığımı düşünün. Ben bu meseleyi dert edindim. Haksız mıyım?

Bugün ve yarın sınava girecek ortaokul ve lise öğrencilerimize başarılar diliyorum. İnşallah emeklerinin karşılığını fazlasıyla alırlar.

Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecemiz mübarek olsun!

***01/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde