Ana içeriğe atla

Bir Paranoya Durumunu mu Yaşıyoruz?


Paranoya TDK'ya göre "Abartılı gurur, kuşku, güvensizlik, bencillikle belli olan bir ruh hastalığı" imiş. Fransızca'dan dilimize geçmiş tıbbi bir terim. 

Kelimenin ifade ettiği anlamlara baktığımızda paranoyasız günümüz geçmiyor sanki. Haddinden fazla gurur çoğumuzda var, kuşku hakeza. Güvensizlik vücudumuzdan bir parça sanki! Adeta beş duyu organlarımızdan biri olmuş. Bencillikle birlikte ortaya çıkan bu hastalık, maalesef çoğumuzda teşhisi konmamış bir şekilde kendimizi normal görerek bizde yaşamaya devam ediyor. Toplumsal huzursuzluğumuzun temelinde belki de bu paranoya durumumuz yatıyor. Bu hastalığın tıpta tedavisi var mı bilmiyorum ama bildiğim toplum olarak paranoyak hali üzereyiz. Özellikle kuşku ve güvensizliğin zirvesini yaşıyoruz.

Paranoya durumumuzun emareleri  nelerdir derseniz; gördüğümüz, konuştuğumuz herkese şüphe ile bakıyoruz. Kolay kolay kimseye güvenmiyoruz. Gündemle ilgili geçer akçe ne ise onunla yatıp onunla kalkıyor, oluşturulan algıları gerçek kabul edip çıkarımlarda bulunuyoruz. Her taşın altında kafamızda oluşturduğumuz şeyi arıyoruz. Bunların kimi gerçek olmakla beraber çoğu zaman abartıyoruz gibi geliyor bana.

İsterseniz örneklerle bu tespitimi açıklamaya çalışayım. Malumunuz ülke 17-25 Aralık ile birlikte FETÖ belasıyla uğraşıyor. Herkes bu süreçte sinsi ve hain olan bu örgütün her şeyi yapabileceğini öğrendi. Belki de bundandır her suçta, her aksaklıkta bu işin arkasında FETÖ var diyoruz. İhaneti kim yaparsa yapsın, doğru dürüst araştırmadan "Bu iş FETÖ'nün işi diyoruz. Olayla yakından uzaktan alakası olmasa bile suçlu belli. Bunu yapsa yapsa FETÖ yapar diyoruz. Aslında bu durum bize yabancı değil. Bundan birkaç yıl önce de her kötülüğün arkasında Ergenekon buluyorduk. Biraz daha geriye gidersek 90'lı yıllarda öldürülen Atatürkçü-laik aydınların katilleri hep faili meçhul kaldı. Aydınımız öldürülür öldürülmez emniyet daha açıklama yapmadan gazetelerimiz, cinayetin arkasında bugün dindar-mütedeyyin denen kesimi işaret etti. Bu işin arkasında "gerici-yobaz" kesim var, dedi. Bir zamanlar cinayetlerin ardında el Kaide var dedik. Tıpkı işlenen her terör eyleminin arkasında PKK'yı gördüğümüz gibi.

Burada yukarıda saydığım örgütler çok masum anlamı çıkmasın. İşlenen cinayetlerin çoğunda adı geçen örgütler vardır ama her suçu bu örgütler işlememiş, bir üçüncü el cinayeti kendi işleyip bu örgütlerin üzerine yıkılmasını istemiş olabilir. Örgütler bir suçu işleyip suçu bir başkasına ihale edebilir. Niye etmesin? Suçu işliyor ama kendisi suçlanmıyor. Çünkü her devirde ortaya çıkmış ve tüm suçlar üzerine yıkılmış bir örgüt varken niye kendisi ortaya çıksın?

Örgütlerin bu taktiğini anlarım da bizim insanımızın bu algılar üzerinden, bir araştırma yapmadan suçu birilerinin üzerine yıkmaya çalışmasını anlamıyorum. Çünkü ne polisiz ne asker ne de istihbaratçıyız. Ben bu durumumuzu bir paranoya durumu olarak görüyorum. Hoş devletin de paranoya konusunda bizden geri kalır tarafı yok. O da her taşın altında gündemdeki güncel örgütü çıkarıp önümüze koyuyor. Artık biz mi devletten devlet mi bizden etkileniyor bilmiyorum. Bildiğim tek şey devletiyle milletiyle paranoya durumunu yaşıyoruz. Aslında bu yaptığımızla adı geçen örgütlere daha fazla güç atfederek onları gözümüzde büyütüyoruz. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde