Ana içeriğe atla

Şimdi Yaraları Sarma Zamanı! *

2018’in tamamını, 2019’un ilk çeyreğini seçim ve seçim atmosferiyle geçirdik. Seçim kararı, ittifak çalışmaları, aday belirlemenin ardından siyasi partilerimiz meydanlara indi. Neredeyse evlerinin yüzünü görmediler. Gündüz meydanlarda, akşam ekranlarda boy gösterdiler.

Seçim çalışması boyunca siyasi parti liderlerimiz birbirlerini döküp kırdılar. Kazanmak için her şeyi mubah gördüler. Halkı kutuplaştırmaktan geri durmadılar. Kendi yapacaklarını anlatacakları yerde genelde rakip gördüklerini kötüleyen bir seçim stratejisi izlediler.

Seçim değildi yaptıkları, silahsız bir savaştı. Hakaret ve ithamlar eksik olmadı bu seçim sürecinde. Sanki bir daha karşı karşıya gelmeyecek gibi birbirlerine saldırdılar. Güzel bir görüntü vermediler. Birbirlerine takındıkları tavır ve konuşma üslupları hoş değildi.

Bir kez daha gerilimi yüksek bir oyun sahneye kondu. Adaylar ve aktörler birbirlerini taklit edercesine rollerini güzelce oynadılar.

Ve film bitti. Çünkü sandık göründü. Seçmen son sözünü sandıkta söyleyecek. Seçmenin söylediği söze göre kimi kazanacak, kimi kaybedecek. Bunu pazar akşamı göreceğiz. Sonuçta bu seçimin kazananı ve kaybedeni olacak. Bu da doğaldır. Umarım seçim sonuçlarını değerlendiren analizler uzun zamanımızı almaz.

Önümüze 4,5 yıl boyunca yeni bir sandık konmayacak. Bizim gibi yılda bir seçim yapan ülke için 4,5 yıl uzun bir süre. Bu uzun sürede ne yapmamız gerekiyor? Her şeyden önce siyasi partilerimiz,
*İki ellerini kafasına koyup seçim çalışmasını bir güzel masaya yatırmalı. Kazanmak için kullandığımız üslup hoş muydu demeli.
*En yakın zamanda siyasi partilerimiz bir araya gelerek sonraki seçimlerde nasıl bir seçim çalışması yapmaları gerektiğinin kriterlerini belirlemeli, adını da “siyasi etiğimiz” koymalı.
*Kazanan nasıl kazandığını, kaybeden niçin kaybettiğini içine kendini de koyarak bir güzel sorgulamalı.
*İktidarı, muhalefeti seçim sonuçlarından çabuk sıyrılarak birikmiş ve ötelenmiş ev ödevlerini yapmak üzere işine yoğunlaşmalı. İktidar öncelikle ekonomiye bir neşter vurmalı. Muhalefet her yapılanı eleştirmekten ziyade yapıcı muhalefet rolü üstlenmeli. Denetim görevini iyi yapmalı.
*Seçimde hiçbir varlık göstermeyen irili-ufaklı partiler ya partilerine kilidi vurmalı ya da kendisini yakın hissettiği parti içine ilhak olmalı. Bir tabanı olan partiler her seçim öncesi, seçim ittifakı yapmayı düşünme yerine birleşme yoluna gitmeli.  Türkiye parti bolluğundan kurtulmalı.
*Birlik ve beraberliğimizi bozan, toplumu yaralayan ve kutuplaştıran, toplumsal barışı bozan etken ve davranışlar masaya yatırılarak gereği yapılmalı, yaralar sarılmalı. Küsen, kırılan, incinen, köşesine çekilen vatandaşlar sosyal hayata yeniden kazandırılmalı.

Hasılı ister iktidar, ister muhalefet, ister seçmen kim isek hepimiz yapmakla yükümlü olduğumuz işimize yoğunlaşmalıyız. Çünkü ülkeyi düzlüğe çıkarmaktan başka çaremiz yok.

Seçimlerin ülkeye hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Kazanan ülke olsun…

*30/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. İnşallah diyerek başlamak istiyorum. Ülkenin kazanması ve kaybetmesi tamamen bizlerin elinde. Ya Nasreddin hoca gibi bastığımız dalı keseceğiz. Ülkeyi birilerine peşkeş çekeceğiz. Ya da kurtarmaya hep beraber çalışacağız. Gemide birlikte yaşıyoruz. Bizleri batırmaya çalışanlar da batar ya. Elle gelen düğün bayram. Diğerlerine ne olursa bizlere de o olur. Bizim bir görevimiz var o da sandıkta gereğini yapmaktır. Sonuca hep birlikte katlanacağız. Allah hayırlı sonuçlarla karşılaştırsın inşallah.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde