Ana içeriğe atla

Koltuğunda Rahat Etmek mi İstiyorsun?

—Efendim, bugüne kadar hep küçük kurumlarda idareci oldum. Çalışmalarımı beğenmiş olmalılar ki beni büyük bir kurumun başına getirdiler. Kurumu yönetebilmem için ne tavsiye edersiniz?
—Öncelikle hayırlı olsun! İyi bir vizyon sahibi olmalısın. Kurumda bir misyonun olmalı. Her şeyden önce taşın altına elini koymalısın.
—Hiç sevmem sorumluluk almayı, hele taşın altına elimi uzatmayı.
—Kuruma müdür olmadaki niyetin ne o zaman?
—Çok sorumluluk almadan kurumda işlerin tıkırında yürümesini istiyorum. Açıkçası çok çalışma niyetim yok. Ama çalışır ve iş yapar gibi görünmek istiyorum.
—Varsa böyle bir yer, ben de müdür olayım.
—Böyle yerleri herkese vermezler. Çok özel kişilere verirler. Bunun için önce sadakat gerek. Benden sadığını da bulamazlar.
—Madem sadık birisin. O zaman seni getirenleri mahcup etmemen gerek. Onların sana olan güvenlerini boşa çıkarma. Çalışacaksın o zaman.
—Emekliliğim geldi. Bu süreçte biraz uzatmalara oynayacağım. Çok çalışmaktan ziyade rutin işleri yürüteceğim.
—Personelin ile ilişkileri sıkı tut, diyalogu eksik etme, istişareye önem ver.
—Bunları yaparsam personel şımarır. Benden durmadan bir şey isterler. Böyle bir şeye imkan vermek istemiyorum. Çünkü ağrımaz başımı ağrıtmış olurum. Biraz gizemli ve kapalı kutu olmak istiyorum.
—Şimdi anladım sizi. Bu kafa yapınıza göre bir reçete sunayım size. Bunu uygularsan hiç başın ağrımaz. Gününü gün edersin.
—Çok memnun olurum. Zaten benim istediğim de bu.
—İlk işin personeline mesafe koy, karşılaştığın zaman selam verme. Selam verirlerse selamlarını alma. Güler yüz gösterme. Hal-hatırını sorma. Onlarla hiçbir şeyi istişare etme. Aralarına girip fazla konuşma. Hiçbir şeyi onlarla paylaşma. Her şeyi yazıya dök. Whatsapı iyi kullan. Oradan durmadan emir yağdır. Tüm sorumluluğu personeline yık. Her türlü iş ve işleyişleri yardımcıların vasıtasıyla hallet. Personelinle fazla muhatap olma. Çünkü yüzünü eskitir, itibar kaybına uğrarsın. Hiç şeffaf olma. Hep gizemini koru. Hele para pul işlerinde personeline ne ihtiyacınız var, bizim önceliğimiz nedir deme. Bütçeyi kendi kafana göre harca.
—Bunları yapıyorum zaten. Faydasını da görüyorum.
—Güzel! Yalnız böyle durumların bir riski var. Personele mesafe koyduğun zaman hakkında yapılan eleştirilerden haberdar olamazsın. 
—Ben onun da yolunu buldum. Personel aleyhimde konuşursa aynı anda haberdar oluyorum.
—Nasıl yaptın bunu? Personelin bulunduğu yere gizli kamera mı yerleştirdin?
—Gizli kameraya masraf etmeye gerek yok. Bu işi gönüllü yapan personelim var. Kim hakkımda ne konuşuyorsa aynı anda bana getiriyorlar. Yani istihbaratım iyi. Sonra hakkımda konuşanı odama çağırıyor, söylediklerini tek tek sayıyor, ardından bir fırça kayıp ağzını kapatıyorum. O yüzden kolay kolay konuşamazlar.
—Eskiden sınıflarda olup biteni okul idaresine gelip aktaran muhbir öğrenciler vardı. Demek bu işi  koca koca adamlar da yapıyor. İlginç! 
—Hem de çok. Hiç zorlanmıyorum.
—Peki, personele mesafe koydun, onları muhatap almıyorsun. Kurumun bazı angarya işlerini nasıl yürütüyorsun?
—Hepsine mesafe koymuyorum tabi. Benim de kendime göre bir A takımım var. Onlarla yürütüyorum bu işleri. Onlar benim etrafımda pervane gibi dönüyorlar. 
—Nasıl yaptın bunu?
—Kurumun nimetlerinden biraz fazla faydalandırıyorum. Bu, onların hoşuna gidiyor. Het istediğimi onlara yaptırıyorum.
—Kurum yönetiminde hiç başın ağrıdı mı?
—Yok hiç ağrımadı bugüne kadar. Şükür, rahatım da iyi.
—İyi maşallah! Sen böyle müdürlük yaptıktan sonra emekli olmana bile gerek yok. Kendini yıpratmadan daha uzun yıllar  çalışabilirsin. Ama bir gün bu görevi bıraktığında ardından hayırla yad edenin olmaz, kubbede hoş bir seda bırakamazsın.
—Ardımdan kimin ne demesi önemli değil. İstersen hayırla anmasınlar. Yarını düşünmüyorum. Ben bugünkü rahatıma bakıyorum.
—Altlarınla böylesin. Ya üstlerinle aran nasıl?
—Yukarıyla aramda sorun yok. Onlarla iletişimi kesmiyor, saygıda kusur etmiyor, gereken ilgi ve alakayı gösteriyorum. Bugüne kadar onlara hiç sorun götürmedim, öneri de götürmedim. İstedikleri sadakat. Onu da fazlasıyla yapıyorum.
—İlginç! Böyle müdürlüğü miden kabul ediyorsa sana o koltukta iyi oturmalar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde