Ana içeriğe atla

Dünya Trump’ın Çiftliği mi? ***


Yazımın başlığında çiftlikten bahsettim. Çünkü ABD Başkanı Trump, dünyayı çiftlik gibi yönetiyor. İsterseniz önce çiftlik kelimesinin anlamına bakalım. Çiftlik, TDK’ya göre “Üzerinde tarım yapılan, hayvan yetiştirilen ve çalışanların oturması, türlü işlerin görülmesi için yapılar bulunan geniş topraktır. Argo da ise çiftlik “Karşılıksız yararlanılan, emek ve para vermeksizin geçinilen yer, çıkar sağlanan yer” anlamına geliyor.

Çiftliğin hangi tanımı Trump’ın ilgi alanına girer? Tabii ki argodaki anlamı… Çünkü Trump’ın normal ile işi olmaz. Onun yaptığı her iş en hafifinden argo. Yani kendisine yakışanı yapmış. İsrail’in 1967’de işgal ettiği Suriye toprağı olan Golan Tepelerini Trump, “Ülkesinin İsrail'in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıdığını ilan eden deklarasyonu imzaladı.”  Bir kovboydan da bu beklenir. Gerçi bir gayrimenkul uzmanından bu tür arazileri parayla satması beklenir ama mevzubahis olan İsrail olunca akan sular duruyor. Sanki miras dağıtıyor. Babasının mülkü gibi Golan Tepelerini İsrail’e meccanen veriyor. Zaten geldiği andan itibaren İsrail’in gözüne girmek için çırpınıp duruyor. Sanki ABD’nin değil de İsrail’in istilacı emellerini hayata geçirmek için başkan olmuş. 06 Aralık 2017 yılında da Telaviv’deki büyükelçilik binasını Kudüs’e taşıma kararı almıştı. Gerçi Kudüs’ü başkent olarak tanıma kararı, dünyadan beklediği ilgiyi görmedi ama ABD ve Trump’a göre önemli olan dünyaya rağmen İsrail’in memnuniyeti.

Merak ediyorum, dünya barışına hizmet etmeyeceğini bile bile İsrail’in her isteğini yerine getirmekle Trump, İsrail’in gözüne girebilecek mi? Daha doğrusu dünyayı İsrail’in sömürgesine hizmet edecek şekilde İsrail’e verse İsrail’in gözü doyacak mı? Gözü doymadığı gibi memnun da edemez. Ama yerinde tutunmak için herhalde Trump, Ortadoğu’da çıbanbaşı olan İsrail’e hizmet etmeye devam edecek. Niye hizmet etmesin ki? Sonra niye vermesin? Dünya adamın çiftliği… Kime ne? Kim karışacak ona? Toprağın sahibi Suriye mi karşı çıkacak? İç savaşla boğuşuyor. Bu yetmediği gibi ülke Rusya ve ABD tarafından işgal edilmiş. Irak mı karışacak? Irak ABD’nin bir eyaleti bugün… İran zaten kendisine uygulanan ambargo ile boşuyor. İran olmayınca Lübnan ne yapacak? Başta Suud olmak üzere diğer Arap ülkelerinden bir tepki gelir mi? Benimki de laf yani! Gayrimüslimden tepki gelir de bunlardan zerre kadar tepki gelmez. Hatta tüh bile demezler. Onların tek muradı var, ABD’nin sömürgeciliğine finansör olmak. Zaten ABD valilerinden de başkası beklenmez. Hoş ABD eyaletlerinin valileri Ortadoğu’da bulunan Arap devletlerinden daha geniş yetkilere sahip ve daha özgürler. Türkiye’nin de işi başından aşkın. Bir seçimden diğer seçime hazırlanıyor. Bizim işimiz bu.
BM kararlarına rağmen Kudüs başkent ilan edilirken, Golan Tepeleri resmen İsrail’e verilirken dünya ne yapıyor? Beklendiği gibi tepki yağdı. Sonuç, tepkiyle kalıyor. İsrail dünyaya rağmen yayılmacılığına devam ediyor. Dünyanın tepkisine tepki gösteriyorum. Nasıl ki benim tepkimin bir anlamı ve karşılığı yoksa dünyanın Golan Tepeleri hakkında verilen karara da tepki göstermesinin bir anlamı ve karşılığı yok. Çünkü ABD’yi arkasına alan İsrail yavaş yavaş yayılıyor.

Allah göstermesin başıma bir şey gelse kime gidip derdimi anlatayım desem, bir bakarım. Dünya bir tarafta, Trump diğer tarafta. Ben çiftliğin sahibinin yanına giderim. Çünkü yanında dünya kadar etkisiz eleman olacağına keyfine göre hareket eden ve dünyayı bir çiftlik gibi yöneten Trump var. Kınamanın ötesinde bir işe yaramayan sessiz ve pasif dünyayı ben ne yapayım? Tüm dünya kınama ve tepkide yanımızda olacağına Trump’ın karşısında sonuç alan bir aktif iyimiz olsa daha iyi.

Şu dünyanın düştüğü duruma bak! Yazık gerçekten! 

67’den beri işgal ettiği Golan Tepeleri inşallah İsrail’in mezarı olur. Başlarına Semut ve Ad Kavimlerinin başına gelen gelir. Kaçacak delik bulamazlar. Korkularından dizüstü çöke kalırlar.

*** 28/03/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde