Ana içeriğe atla

Bazı Değerlerimizi Kaşımayalım! *


Bir petrol istasyonuna vardığımızda burada sigara içmek, buraya ateşle yaklaşmak yasaktır. Çünkü tehlikelidir. Bir kaçak durumunda benzin veya LPG deposunun patlaması söz konusu. O yüzden bu bölgede sigara içecek, çakmağını çakacak kişi bu mıntıkadan biraz uzaklaşmalıdır. Atın ölümü arpadan olsun diyemez. Bundandır ki istasyona yakıt almak için gelen veya yaklaşan kimse ateş konusunda duyarlıdır. Sorumluluk da bunu gerektirir.

Teşbihimi yerinde görürseniz akaryakıt istasyonundan ülkeye gelmek istiyorum. Çünkü ben ülkeyi de bir istasyona benzetiyorum. Suyundan mıdır, toprağından mıdır bilmiyorum. Bildiğim tek şey, tansiyonu ve gerilimi yüksek bir ülkede yaşıyoruz ve bu ülke yeknesak değildir. Bir mozaikler ülkesi bu ülke. 72 millet insan bu ülkeyi birlikte paylaşıyoruz. Çoğunluk Müslüman olmakla beraber bu ülkede Müslüman ve Müslümanlıktan haz almayan; eline fırsat geçse ezanı, bayrağı, dini ve imanı yasaklayacak, dini simgeyi çağrıştıran her türlü değeri yok etmek için uğraşacak, sayıları az olmayan bir kesim var. Bakmayın siz çoğunun kendisini piyasaya çıkarmadığına.

Milli ve manevi değerlerimize düşman kesimlerin karşısında ezan, bayrak, din ve iman için canını verecek büyük çoğunluk var. Olmalıdır da. Çünkü bunlar bizi biz yapan ortak değerlerimizdir. Çocuk ve gençlerimize bu değerler yerinde ve zamanında verilmelidir.

Ortak değerlerimiz yukarıda saydıklarımdan ibaret değildir. Bizi biz yapan bu değerlerimiz çoktur. Gel gelelim ki bu değerlere düşman olanlar da çoktur. Bu birbirine zıt benzemezleri akaryakıt istasyonuna benzetelim. Bir kıvılcımlık işi var bu istasyonun. Aynı kazana atsan kaynamayacak bu iki kesim, birbirine karşı ateşle barut gibidir. Her ne sebeple olursa olsun karşı karşıya gelmemeli ve getirilmemelidir. Çünkü bu iki kesim, belli değerler üzerinden karşı karşıya getirilirse bir türlü düşmeyen bu ülkenin tansiyonu hipertansiyona fırlar, sağduyu elden gider, kılıçlar çekilir. Böyle durumlarda yükselen tansiyonu düşürmek gerekir. Bu görev de sorumluluk makamında olan insanlara düşer. Özellikle sorumlular yangına körükle gidemezler. Çünkü yangına körükle gitmek tarafları karşı karşıya getirir, ortamı gerer. Bu da uyuyan hücreleri harekete geçirir, yıkıcı fay hatlarını tetikler. Yeter ki istasyonu havaya uçurmak için çakmağı çakan olsun.

Ne zaman bu ülkede seçimler olsa seçim arifesinde maalesef gerilimi yüksek ortamların içinde buluruz kendimizi. Puslu havadır bu. Kurt bu puslu havayı sever. Çünkü koyunu kapması gerekir. Siyasilerimiz için de puslu hava, arayıp da bulamadıkları bir ortamdır. Çünkü bu hava seçmenini tetikler, safları karşılıklı kutuplaştırır.

Merak ediyorum, birkaç puan için toplumu karşı karşıya getirmeye, birini diğeriyle korkutmaya, bir kesimi diğer kesime bilemeye değer mi? Başta siyasilerimiz olmak üzere kazanmak için her şeyi mubah görenler, unutmasınlar ki bu ülkenin huzur ve mutluluğu her şeyin özellikle siyasetin üstündedir.

Lütfen değerlerimizi emellerimize alet etmeyelim ve kaşımayalım!

* 16/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde