Ana içeriğe atla

"Yok Bir Şey!"


Bir tanıdığınla karşılaşınca selamlaşmadan sonra "nasılsın" dediğinde "şükür, iyiyim" cevabını almak yaygındır. İyi olmasa da şükretmek bizim kültürümüzde var. "Ne var, ne yok" dediğinde "ne olsun" cevabını almak da eksik olmaz. Herhalde görüyorsun nasıl olduğumu anlamına geliyordur. Bir de Konyalı'nın tabiriyle "ne görün" anlamında "nörün" veya "nöğrün" dersen "nöğreyim" cevabı alman farz gibi bir şey. Yukarıda verdiğim hal-hatırlara verilen cevaplar rutin cevaplar. Hayat normal ediyor demektir. 

Bir diğer hal-hatır sorma yönümüz daha var. Bunun üzerinde durmak istiyorum. Muhatabının moral bozukluğu, yüzünden okununca "neyin var, sen iyi görünmüyorsun, bir şey mi var" dediğinde aldığın cevap "yok bir şey" dir. Bu, "var bir şey" anlamına gelir. Söyle, sende bir şey var deyip üstelesen "yok bir şey, dedim ya" cevabı alırsın kızarcasına. Yanına geliyor ama konuşmak, derdini sana anlatmak istemiyor. Sen üstüne üstüne gittikçe pek söylemek istemez. Derin bir sessizlik olur çoğu zaman. Çünkü "yok bir şey" diyen somurtuyor. Sadece yaptığı çay içmek, içiyorsa arka arkasına sigara içmek. Baktın olmuyor sen de konuşmamaya başlayınca yok bir şey diyen yavaş yavaş açılmaya ve "Aslında var bir şey" demeye başlıyor. Dostun açılmaya kadar verdi ya da üstelesin diye nazlanıyor belli ki. İlk önce konuşmaya tutuk başlar. Konuştukça açılır. Sonuç, yok bir şey ile başlayan konuşma var bir şeye dönüşür.

Bir şey olduğu halde bir insan, yok bir şey diye niye söyler? Bunun farklı farklı nedenleri olabilir:
Konu ailevi bir mesele olduğu için meseleyi arkadaşına açmak istemeyebilir.
Kendisi için önemli olan bir konu arkadaşı tarafından gereksiz görülme endişesi taşıyabilir.
Soruyu sorana kırgın olabilir. Çünkü konu onunla kendisi arasında olabilir. Bir duyum almış olabilir.
Sorun o kadar büyük ki konuşsan da boş. Çünkü çözülecek gibi değildir.
Kendi sorunumla başkasını rahatsız etmeyeyim düşüncesi olabilir.
Sorun, kendisini o kadar etkilemiş ki psikolojisi konuşmaya müsait değildir.
Sorun, şimdilik gizli kalmalı. Zamana yayarak kendi içinde halletmeye çalışabilir.

Denemesi bedava. Yok bir şey diyen kimseye biraz üsteleyin. Yok bir şeyin altından kuvvetle muhtemel var bir şey çıkar.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde